Geçen hafta içinde ülkemize önemli bir ziyaretçi geldi. Öneminin bir kısmı halen içinde bulunduğumuz ekonomik bunalım sırasında adı en çok geçenlerden biri olmasından kaynaklanıyordu. Gelen, Uluslararası Para Fonu Birinci Başkan Yardımcısı Stanley Fischer idi. Üniversitelerde ders veren ilgili, bilgili bir adamdı. ABD'nin güvenini kazanmış, ünlü "IMF"nin Birinci Başkan Yardımcılı'ğına kadar tırmanmıştı. Daha başka zirvelere tırmanacağı söylentileri yaygındır. Birkaç hafta sonra emekliye ayrılacağı, sonra da üniversitedeki kürsüsüne dönmekle yetinmeyip ABD dış politikasının hazırlanmasında siyahi profesör Bayan Condoleezza Rice ile birlikte çalışacağı, yahut uluslararası bir şirketin yönetim kuruluna gireceği söyleniyor.. Ne ise, bunlar bizim için önemli değil. Bizde ziyaret muhabbettir. Husumetin ziyareti olmaz. Stanley Fischer, dost olarak bildiğimiz, tanınmış ve denenmiş bir adamdır. Hepimiz bir hafta süre ile bu ziyaretin yankıları ile yattık, yorumları ile uyandık.. Gazetelerimiz boydan boya iri kıyım manşetler ile doldu taştı. Bu bir veda ziyareti mi? Yoksa borsayı ve piyasayı allak bullak eden şu "Dalgalı Kur"dan vazgeçilmesini önlemek için bir uyarı, yahut bilmem kaçıncı defa verdiğimiz sondan bir önceki "Niyet Mektubunu" dikte ettirmek için mi yapılıyordu. Pek anlaşılamadı. S. Fischer, doğru Ankara'ya gitti. Tatil ve sıcaklar yüzünden iyice tenhalaşan başkent birden hareketlendi. Başbakanlık ve ilgili büroların ışıkları yandı. Ziyaret Başbakan Ecevit ile başladı. Misafirimiz "Dalgalı Kur" macerasının devamı konusunda teminat almakta hiç zorlanmadı. Üstelik gelecek iki yıl içerisinde asla bir seçime gidilmeyeceği güvencesini -nasıl olabildi ise- alıp büsbütün rahatladı. (İşte böyledir Ecevit.. Bildiği konularda sonuna kadar arslanlar gibi tartışır, bilmedikleri konusunda ise kuzu kuzu uzmanlara uyum sağlar..) Fischer daha sonra Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli ile konuştu. Ondan "Partisinin IMF'ye karşı olmadığı ve kendilerinin de programın arkasında oldukları" beyanını alınca cesaretlendi. Bahçeli'yi hemen ABD'ye davet etti. Ne cevap aldığı öğrenilemedi. Ama Bahçeli'nin o andaki yüz ifadesini görebilmeyi çok isterdim. Stanley Fischer İstanbul'a geldi. Karargahını Çırağan Sarayı'nda kurdu. Bir dizi temas ve istişarelerde bulundu. Daha çok müsekkin niteliğinde tavsiye ve önerilerde bulundu. Türkiye'nin en büyük patronlar kulübü dalgalı kur uygulamalarından, reel sektörün sıkıntılarından şikayetçi idi. "Dalgalı sistemin dalgaları arasında boğulacak hale geldik.." diyorlardı. Bir bakıma haklı idiler. Bizler bile neyi ne zaman kaç Türk lirasına satın alabileceğimizi bilemez olmuştuk. TL, kaybolmuş, dolarla yatıp markla uyanıyorduk.. İş adamlarımız kendi işlerinin, şirket ve holdinglerin yanı sıra devleti de pek ala yönetebilecekleri zehabına kapılmışlardı. Fischer ile yedikleri münazaralı yemek sonrası biraz sakinleşmişler gibi geldi bana... Fischer birkaç hafta sonra emekliye ayrılıyor. Yerine Türkiye'yi tanıyan tanıdığımız bir Başkan Yardımcısı Bayan geliyor. Türkiye'de uzun süre Amerikan yardım heyetinde görev yapmış bir uzman olarak gerçekleri iyi bilen ve doğru değerlendirebilecek bir kimse olarak tanımlanıyor. Fischer'in Türkiye ziyaretinden sızabilen haberler değil ama izlenimlere bakarak ABD başta olarak AB'nin Türk ekonomisini ve reel sektörü canlandırmak ve sürekli hareket halinde tutabilmek için mali yardımların üstünde diğer tedbirleri almak zorunluğunu hissettiklerini söylemek mümkündür. Üçüncü milenyumun başlarındaki dengelerde ekonomik güç ve etkinliğin yavaş yavaş askeri gücün yanında varlığını daha fazla hissettirecektir. ABD yeni stratejisinde Türkiye ile Arjantin'i güçlü tutmak amacını güdecektir. Biri Hatt-ı Üstüvanın üzerinde, diğeri altında aynı paralellerde bulunan bu iki ülkenin gerçekten her bakımdan büyük benzerlikleri ve önemleri vardır. Arjantin'de iki defa görev yaptım. Ülkeyi ve insanlarının ekonomik potansiyelini yakından izlemek fırsatını buldum. İnşallah sırası gelir de bunları özetlemek fırsatını da bulurum.