Bunalım!..

A -
A +

Bunalım, huzurun tersidir. Çeşidi vardır, türlüsü vardır. Kişisel olur, toplumsal olur. Sınırlısı vardır, sınırsız olanı daha çoktur. Duygusal ve irsi olanları bir tarafa bıraksak bile siyasi, mali ve iktisadi olanlardan tabiat itibarı ile teker teker kurtulmak, salaha ve selamete ulaşmak zordur. Tarih bunun tek tanığıdır. Özetle bunalım ateşten bir gömlek gibidir. İçinden çıkılması zordur ama zorunludur. Bu kadar çeşidi ve türlüsü olan bunalımdan çıkış yolları da dolaylı olarak değişik ve çok defa da "kişiye özeldir.." Bunalımı aşacaklar tarifi itibarı ile o bunalımı çıkaranlardır. Her çeşit bunalımın hastaları ustaları uzmanları vardır. Tababet ve Hikmet dünyanın en eski bilim dallarını oluştururlar. Totemlerden, sihirli tılsımlara kadar her derdin devasını bilir, "reçete"lerini ona göre yazarlarmış. Hemen hepsinin adı başka da olsa prensibi aynı imiş. Tedavi yolu tek ama hâlâ geçerli olanı hasta bünyedeki kötü kanı boşaltmak yerine tazesini, temizini oluşturmak olurmuş... Bunun için de bazı yörelerde hâlâ kullanılan "Sülük tedavisi" uygulanırmış.. Şimdilerde tedavi usulleri değişti, daha modern ve temiz hale geldi. Ama prensip hiç değişmedi..  Son yıllarda Türkiye ve Türkler olarak bunalımın her hali ve arazi ile, gırtlağımıza kadar batmış durumda ayakta kalmaya gayret ediyoruz. Her alanda "bunalım" buram buram tütüyor. Yönetenlerimiz sebepleri üzerinde yeteri kadar kafa yormuyorlar. Demokrasi, hele parlamenter olanı, bizde başkalarında olmayan kötü alışkanlıklar meydana getirdi. Herşeyi oy hesabına vurarak gerisini ihmal eder gibiyiz. Dünya ufalıyor, insanlar çoğalıyor. Teknolojik gelişmeler iyi hoş da "El Emeği"ni giderek kemiriyor. Zenginler daha zengin, fakirler daha fakir çoğalıyor. Gelir-Gider açığı aslan ağzı gibi giderek açılıyor. İçine düşecek avını bekler gibidir. Bunu düşünenler giderek azalıyor. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, hele Sovyet Rusya'nın "Denge dirhemi" olmaktan uzaklaşması ABD'yi bir süredir yalnız bıraktı. Başta NATO olmak üzere "Askerî güç"" kavramı ve anlayışı değerinden dirheminden kaybetmeye başladı. Uluslararası ekonomik kurum ve kuruluşlar hiç beklemedikleri bir anda yeniden önem kazanmaya başladılar.  Böyle bir ortam içerisinde bunalımların zirvesine bir de küreselleşme veya globalleşme kavramları veya akımları taht kurup oturmak üzeredirler. Zirveye tırmanmak zor, ama oralarda sürekli oturmak çok daha zordur. Bu geçici bir moda akımı süreci midir? Yoksa sürekli olacağı var sayılan bir yaşam düzeni mi? Olacak, henüz bilenimiz yoktur. Akıntıya kürek çekiyor durumunda kalmamak için bizler de ayni yönde pala sallıyoruz. Medeni Alemle bütünleşerek aynı düzende yaşamayı tercih etmiş görünüyoruz. Kanımca bu yanda hepimiz için yarar vardır. Avrupa Birliğine onun için girmek istiyoruz. Kanunlarımızı ve yaşantımızı onlarınkine dönüştürüyoruz. Zaten çoğu onlardan kopye etmiş değil mi idik?!  Halen içinde bulunduğumuz ekonomik ve mali bunalımı geçmişe doğru belirli bir süre ile sınırlamak ve o dönemin yönetimlerini suçlamak bence yanlıştır. Geçmişin hükmü, değerlendirmesi tarihin ve halkın yetkisinde yargısında etkisindedir. Bu da, seçimlerde belli olur. Yaşayan elbette görecektir. Her ülkede olduğu gibi Kalkınma ve İstikrar Programlarının hazırlanmasında bilenlerin bildiklerinden deneyimlerinden faydalanmak çok doğaldır. Bunlar yabancı kurum ve kuruluşlar olabileceği gibi Türk de olabilirler.. Nitekim, Kemal Derviş Dünya Bankası Başkan Yardımcısı olarak geldi veya gönderildi. Ondan önce Atilla Karaosmanoğlu vardı. Bugün Malezya ve diğer bazı ülkelerin ekonomilerini bugünkü mükellef ve mükemmel duruma getiren IMF temsilcisi kendi ülkesinde de büyük hizmet vermiş bir Türk arkadaşımız Kemal Siber idi.  Bu gibi bunalımlardan çıkış yollarını ararken S. Fisher ve arkadaşları gibi bilenlerin öğütlerinden, deneyimlerinden faydalanmaktan kaçınmayalım. Ama bize önerilen her örneğin de körü körüne taklitçisi olmayalım. Mesela sık sık ileri sürülmek istenilen Arjantin örneğini ciddiye almayalım. Bu ülkede iki aşamada yıllarca görev yaptım. Köşesini bucağını, girdisini çıktısını iyi bilirim. Ne Juan Peron'a ne de Carlos Menem şimdilerde bize tanıtılmak istenildiği gibi yöneticiler değillerdi. Bir yabancı ata sözü: "Kıyas yolu akıl yolu değildir"  AB (Avrupa Birliğine) katılma konusunda Aristo'yu dinleyelim.. Akropolün taş merdivenlerinde oturmuş öğrencilerine ders verirken şöyle diyordu: "Birbirlerine benzeyenler bir araya gelirler... Birilerine katılanlar, katıldıkları gibi ayrılabilirler.." Haydi aslını frenkçe yazalım da bir bunalım daha çıkmasın!. "Tout ce qui ressemble S'assable.. Tout ce qui S'integre se Desentegre!."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.