Bush'un 2. Başkanlık dönemi... Arafat'ın ölümü...

A -
A +

İkisi de ardı ardına bir arada geldi. Dünyada ortalık, özellikle Orta Doğu, birden çalkalandı karıştı. İkisi de bekleniyordu. Neden bu kadar çok şaşırdık? Aklımızın erdiği kadar, daha doğrusu aklımıza geldiği kadarını anlatmaya çalışalım. Birincisi, Bush'un ikinci defa yeniden kazanacağını düşünenler ABD Başkanının ilk dönemde bu kadar çok hata yapmasını acemiliğine veriyorlar, özellikle Irak'taki maceranın dünyadaki "Amerika" görüntüsüne daha fazla zarar vermeden sona erdirilmesi için kendisine bir ek süre tanınmasını istiyorlardı. Üstelik Demokrat rakibi de pek ele dişe gelir bir şeyler söyleyememişti. Bütün propagandası Bush'u, icraatını yererek yenmeye dayanıyordu. Yerine neler yapacağını bir türlü anlatamamıştı. Üstelik halen baştakinin karizması da daha fazla idi. Seçim bu çizgi üzerinde geçti. Seçmen "Dereyi geçerken at değiştirilmez! Bir bilinen iki bilinmeyenden daha az zararlıdır!" dedi ve Bush'u yeniden Beyaz Saray'a gönderdi. *** ABD Başkanı ikinci döneme bütün beklentilerin tam tersine bir hışım ve şiddetle başladı. Çevresindeki kabinesindeki "Ceylan"ları -onlara "Güvercin" diyemiyorum... Çünkü hiçbiri sahici güvercine benzemiyordu- uzaklaştırıp yerlerine genç Şahin Palaz'larını aldı. Hele aralarında renginden eski Dışişleri Bakanını aratmayacak bir siyahi hanım vardı ki daha şimdiden çevresini ve kendisini tanımış olanları ciddi endişelere sevk etti. Yeni Dışişleri Bakanının Rusya'yı, Çin'i değilse bile başta Fransa Avrupa Birliği ülkelerini ürkütebilecek tavırlar içine girebilmesi kimseyi şaşırtmamalıdır.! Yeni Dışişleri Bakanı Beyaz Saray'ın siyah incisi Condoleezza Rice AB'ye girmemizi desteklemeye kuşkusuz devam edecektir. Ama bizim gerçek durum, tutum ve özellikle, beklentilerimiz hakkında selefi Powell kadar anlayışlı olabileceği kanısında değilim. Şimdiye kadarki tutumu ile aşırı ölçülerde hırçın ve inatçı bir kişi olduğu izlenimi veriyor. Tabii bu sadece benim şahsi bir değerlendirmemdir! Gerçek kısa zamanda ortaya çıkacaktır. *** Arafat öldü. Filistin davasını, içinde bulunduğu şartlar içinde bir insan ömrünün sırtında taşıyabileceği noktaya kadar götürdü. Sonrasını tarihin hükmüne ve Filistinlilerin talihine tevdi etti. Ama itiraf edilmeli ki büyük iş başardı. Önce Filistinlilerin bir millet olarak varlığını ve sonra da Filistin milletinin kendi topraklarında bir devlet kurabilme hakkına sahip bulunduğunu dünyaya kabul ettirdi. Bunu yaparken esnek ve akıllı davrandı. İsrail ile saf halinde savaşacak gücü yoktu. Zorunlu olarak intifada ve terör yoluna başvurdu. Ama aynı zamanda uzlaşma yollarını da tıkamadı. İsrail Hükümeti ile ciddi barış yollarını açık tuttu. Bu fani dünyaya adeta zorla veda etti. Ölümü, yaşamı kadar maceralı ve çalkantılı oldu. Fransa ve onun özellikle ABD'ye karşı iddialı Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, iki arada bir derede saraydan kız kaçırır gibi hasta ve mecalsiz Arafat'ı bir uçağa atarak Paris civarında, bizim Gülhane benzeri bir askerî hastanede meraklı gözlerden kulaklardan saklamaya çalıştı. Filistin Kurtuluş Örgütü'nün perişan bir yönetim tarzı vardı. Resmi hesaplar, bağışlar, yardımlar, orada burada çeşitli bankalarda idi. Mirasçıları karısı, kızı ile muhtemel yeni yönetim adayları arasında "Paylaşım değilse bile ayırım" tartışmaları uzun sürdü. Sonunda cenazesi bir karmaşa ve kargaşa içerisinde önce Kahire'ye götürüldü. Sonra da Ramallah'taki muvakkat kabrine defnedildi. Bütün bunlar olurken Tony Blair ile W. Bush alelacele buluşup Bir Filistin Devletinin vakti geciktirilmeden kurulması gereğini bir defa daha açıkladılar. Allah Arafat'a rahmet eylesin. Temenni edelim ki bu iş daha fazla gecikmesin. Aksi Orta Doğu için bir felaketin fitili olur. Bu haftaki yazımı Irak'taki bacalarımızı dahi tehdit etmeye başlayan duruma bir satırla değinmeden bağlamak istemiyorum. Körfez savaşını da katarsak bölge nerede ise yirmi yıldır ateş içindedir. Bu süre zarfında gelmiş geçmiş bütün hükümetlerimiz bir gün tarihin sorgusuna muhatap olacaklardır. Politika fırsatlardan faydalanmak sanatıdır diyorlar bu doğru ise bu sanatı bilmiyoruz demektir. Lozan sonrasında Musul ve Kerkük'ü Serkül Doryan kulübünde hileli bir bezik partisinde kaybettik. Oraları Türk'tü. Şimdilerde ABD desteği ile Kürtleştiriliyor Ahvalşahsiye sicilleri, tapu kayıtları silinip yakılıyor. Türk kamyonları tankerleri tahrip edilip şoförleri gözler önünde boğazlanıyor. Ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, dostumuz ve "Stratejik müttefikimiz" ABD yetkililerine neden ise söz geçiremiyor. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül'ü bu köşede çok defa övdük ama bu konudaki tutumlarını yadırgamakta olduğumuzu da itiraf etmek durumundayım. Daha evvel de yazdım: Savaşta fırsat beklemez politika kansız yapılan bir savaştır! *** 17 Aralık 2004 Avrupa Birliği zirvesi öncesinde yalnız Başbakan Dışişleri Bakanı ve diplomatlarımız değil millet olarak hepimiz çok yorulduk! Umudumuzu kaybetmeden ondan sonrasına bakalım!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.