Hikâyeyi hemen herkes bilir ama hatırlatmak kabilindin de olsa kısaca özetlemeye çalışacağım. Vakti ile Alman İmparatoru Frederic Guillaume Prusvaki malikanesini genişletmek için yakındaki bir değirmeni arazisi ile satın almak ister. Yaşlı değirmenci ile de zaten ahbaptır. Ondan mülkünü kendisine satmasını ister. İhtiyar değirmenci "Olmaz" der. İmparator "Ben Kayzerim yine de alırım.." deyince aldığı cevap bugünlere kadar devam eden bir anlam taşır oldu. Değirmenci "Ben senin Kayzer olduğunu biliyorum ama Berlin'de Yargıçlar var..." diyor. Kayzer değirmeni ve araziyi almaktan vaz geçiyor.. Bizde de Çankaya'da bir Yargıç var... Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturuyor. Bu iyi ve demokrasi açısından övünülecek bir olaydır. Kendisi Anayasa Mahkemesi Başkanı, yani Türkiye'nin bir numaralı yargıcı iken bilinen şartlar altında tuttular kendisini ülkenin en yüce makamına oturttular. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde Cumhurbaşkanlarına "Birinci Yargıç-Premier Magistrat" diye hitap edilir. Bu bakımdan pek değişen bir şey olmadı. Sayın Ahmet Necdet Sezer yaradılış itibarı ile de mütevazı görünüşlü bir adamdı. Dürüst ve çok iyi bir hukukçu idi. Kanunları ve uygulamaları çok dikkatle ve titiz bir inceleme ile izlediği biliniyordu. Zaten önemli olan da bu idi. Montesqieu, Kanunların Ruhu adlı eserinde: "Ben bir ülkede kanunların iyi mi? Kötü mü? olduklarına değil nasıl uygulandıklarına bakarım.." diyordu. Sezer her ikisine de bakıyordu. İlk iş olarak Kanun Hükmündeki Kararlardan başlayarak Anayasaya aykırı olarak Meclis'ten çıkan kanunları birer birer veto ederek geri gönderdi. Hatta son Anayasa değişikliğinde araya sıkıştırılmak istenen Vekillerin Özlük Hakları ile ilgili bir hükmü Referandum tehdidi ile değiştirmeyi başardı. Zira Çankaya'daki bu icraatı ve demokratik tutumu ile kamuoyunun büyük kısmını arkasında hissediyordu. Demokratik yönetimlerde kamuoyu fevkalade önemli, olmazsa olmaz bir faktördür. Ama iyi yönlendirilmesi gerekir. Aksi halde yönetimi ve yöneticileri popülizme götürür. Demokrasilerin en büyük düşmanı da budur. Sayın Sezer'in Çankaya'ya Başkan olmasından kendilerine bir "Diyet" bekliyenler var mı idi? Bilemiyorum. Ama eğer var idi ise tümünün hayal kırıklığına uğradıkları muhakkaktır. Sayın Cumhurbaşkanı dış ilişkiler konusuna yeni yeni ısınır oldu. Komşu ülkelerden başlayarak dış temaslarını sıklaştırıyor. Türkiye'nin durumu ve tutumu bu alanda gerçekten çok büyük gayretleri gerektirecek niteliktedir. Sezer'in selefi 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in kırk yılı aşan bir politika deneyimi vardı. Dış ilişkilere fevkalade önem vermiş, yurt dışında da sözü dinlenir, fikri sorulur bir konuma gelmişti. Halefinin de en kısa sürede aynı duruma geleceğinden kuşku duyulmamalıdır. Temenni ve inancımız bu yöndedir. Bizde dış politika denilince bir süreden beri neden ise ilk önce Avrupa Birliği ve Kıbrıs geliyor. Amenna bin defa söyledik yüzümüz, gözümüz, gönlümüz Batı'ya yöneliktir. Yüzyılların hayali AB iki ileri bir geri adımla elli yıldan fazladır, ögrütlenme aşamasındadır. Bu yolda yapmadığımız fedakârlık kalmadı. AB müktesebatına uyum sağlamak için Anayasamıza varıncaya kadar dinimizden başka herşeyimizi değiştirdik. Yine yaranamadık. En son olarak ABD ve İngiltere'nin kefaleti altında NATO'daki veto hakkımızdan da hovardalık ederek taviz verdik. Yunanistan buna da razı değil. Rahatsızlık duyoyurmuş. Kıvrıkoğlu Paşa'nın dediği gibi kararımızın isabetli olduğu bundan da belli oluyor. Bu satırları yazmakta olduğum sırada Laeken Zirvesi henüz toplanmamıştı. Başbakan Ecevit de diğer aday ülkeler gibi bu Zirveye katılacak. Yeni yılın ilk yarısında İspanya dönem başkanlığını alacak. Haziran sonunda Danimarka'ya devredecek. 2003 yılının ilk döneminde ise Yunanistan'ın yönetimi başlayacak. İşte kıyamet o zaman kopacak.. Allahtan hayırlısını dileyelim. Ramazan Bayramınız kutlu olsun efendim.