Demokrasinin adı var, kendine göre kuralları ve adabı var bir de uygulamalardan tüten buharlaşarak insanların ruhuna sinen ve adına kısaca "Ethyque Democratique" denilen bir zarif ahlakı da var!.. Demokrsi, adı üzerinde, bilindiği gibi halk egemenliğine dayanan bir hayat ve yönetim tarzıdır. Eski Yunan medeniyetinde devletin başı vatandaşlardan biri ve o göreve vatandaşlar tarafından seçildiği için de vatandaşların birincisi idi. Herkes nerede olursa olsun birbirine eşit haklara sahip olarak "Atinalı" sayılırdı. Günümüzde AB üyesi ülkelerde yaşayan insanların kendilerini kendi milletlerinin değil de bir "Avrupa Vatandaşı" saymaya heves etmelerinin kökünde, kökeninde eski "Atina vatandaşlığı"nın özentisi yatar!. HHH O günlerden bugünlere Demokrasi, çok aşamalardan ve badirelerden geçti. Zaman oldu, rafa kaldırıldı adı bile anılmaz oldu unutuldu. Sonraları, yeniden raflardan indirilip, tozları silindi, silkelendi. Siyaset sofralarına çevreyi aydınlatan bol ışıklı bir şamdan gibi yeniden yerleştirildi. Uzun zaman Antikite masalları gibi biraz nostalji ile anılan Demokrasi, 1789 Fransız ihtilali prensipleri ile yeniden canlanır ve gelişir oldu. Demokrasi ile yönetilen ülklerde "Birinci Adam"ın yanına sayıları ülkelere göre değişebilen seçilmiş vatandaşlardan oluşan heyetler, bugünkü adı ile Parlamentolar konuldu. Bunun da adı, üzerinde ülke meselelerinin konuşulduğu, tartışılarak bir karara bağlandığı yer olarak tanımlandı.. Bunların adına da "Parlamenter Demokrasi" denildi. Uluslararası siyaset tanıtım el kitaplarında Türkiye Cumhuriyetinin "Yönetim Tarzı" hanesinde böyle yazar. Bunun gerçek olduğunu TBMM'nin seçimlere gitme kararında "Yarü ağyarı" ile dünya âlem gördü ve anladı. HHH Devlet yönetiminde tek partili dönemden çok partili gerçek Demokrasiye 1950'de bu ismi taşıyan bir siyasi partinin halk oyu ile iktidara gelmesi ile geçtik. O günden beri en azından 50 küsur yıldır düşe kalka Demokrasi ile yönetiliriz. Bu yolda çok deneyim kazandık. Demokrasiyi vazgeçilmez bir heyet tarzı olarak her alanda "İçimize sindirdik" benimsedik. Şimdilerde yine en çok onun lafını ediyor, ama neden ise, uygulamada en çok da onu yıpratıyor, bir hal ile onu da kendimize uyduruyor, yozlaştırıyoruz. Halbuki, Demokrasi dediğimiz insan haklarına en ziyade saygılı bu yönetim tarzının adı da adabı da bellidir. Biz yazık ki çoğu zaman ikisini de bir tarafa bırakır, işin kolayına gitmeyi tercih ederiz. Günlerdir, haftalardır, aylardır hatta yıllardır aynı siyasal hayat içinde düşe kalka yuvarlanıp gidiyoruz. Mayamız, yapımız elhamdülillah çok sağlamdır. Düştüğümüz yerden kalkar yine yolumuza devam ederiz. Çok usta, deneyimli politikacılarımız vardır. Aynı zamanda vefalı insanlarız. Birine alıştık mı artık onu bırakmaz peşinden gideriz!. Nereye ve ne zamana kadar? İşte orası pek belli olmaz! Şu günlerde Cumhuriyet Tarihinin en zor ve tehlikeli bunalımının sonlarındayız. Demokrasinin olmazsa olmaz birinci şartı olan seçimlerin ufkundayız!. HHH Ülkenin en eski, en yaşlı ve en deneyimli olması gereken bir politikacının son dönemlerdeki "Serencamı" bizi hem şaşırttı hem korkuttu idi. Üç yıl öncelerinde zaruret halinde oluşturmayı başardığı siyasi kanaat ve içtihatları taban tabana zıt üç siyasi partiden kurulan bir Troyka hükümeti dizginleri elden kaçmış, Troykanın sürücüsü yaşlı bir trapez ustası gibi bugünlere kadar arabayı getirebilmiştir. Ama artık önce kendisi tükendi, sonra da arabası devrildi. Yetmedi Meclis'te sayı itibarı ile birinci parti iken sonunculuğa kadar geriledi. Bazı DSP'lilerde şu vefa ve acıma hisis olmasa idi, kendisi Mecliste, refikası da dışarıda tek temsilcileri kalacaklardı. Troyka parçalanmış, partisi boşalmış, arkasında nizami oy sayısı kalmamış, hâlâ seçimlere karşı direnmekte devam ediyor, hatta daha da ileri giderek bir rejim bunalımı ihtimalinden bile pervasızca söz edebiliyor!. Siyasette "Hırs-ı Pîri" diye tanımlanan ruh haleti, tedavisi mümkün olmayanların başında gelir. Çok değil bundan 25-30 yıl önceleri Sayın Ecevit, Rahlei Tedrisinden geçtiği, ve her şeyini borçlu olduğu İsmet Paşa gibi bir adamı aynı hastalıkla suçlamış ve bir yolunu bularak yılların İsmet Paşasını siyasetten ve Atatürk'le birlikte kurdukları CHP'den uzaklaştırmayı başarmıştı. Bu dünya yapma etme dünyasıdır!. Demokrasilerde çare tükenmez en son çare de halkın oyuna başvurmaktır. Allah kısmet ederse hep birlikte onu yapacağız. Efendim seçim şimdi yapılırsa sandıktan aynı tablo çıkarmış!. diyorlar varsın çıksın kimden hangisinden gocunuyorsunuz? Millet ne yaparsa en güzelini yapar!..