Derviş'in fikri!

A -
A +

Dervişin fikri ne ise zikri de odur, derler!.. Kemal Derviş bu sözü doğruladı. Bir insan, ismine ancak bu kadar yakışabilirdi. Türkiye'ye geldiğinden bu yana medyada üzerinde en çok yazılan, çizilen, görüntülenen adam oldu. Belki tam beklediğimiz adam da olmayabilirdi. Zira aslında kimi, neyi, ne yapmak için beklediğimizi pek bilenimiz de yoktu. Yeni gelen Derviş, birden en çok merak edilen adam oluvermişti. Üstelik unutmadığı o güzelim Türkçesi ve İstanbul şivesi ile bol bol, doyurucu ve inandırıcı konuşuyor, yanına kimler yaklaşabilirse onların omuzlarına dostça elini koyarak yakınlaşmasını da biliyordu. Amerikada Mevlana'yı çok sevmiş, iyi temrin etmiş olmalı idi... Bilirim oralarda milliyet, ırk, dil, din, renk ve cinsiyet ayrımı yapılmadan Mevlana'nın yaşam felsefesini içtenlikle benimsemiş olanlar pek çoktur. Columbia Üniversitesi'nde geçirdiğim kalp ameliyatını yapan Ünlü cerrah da Mevlana hayranları arasında idi. Sadece dinlenirken değil, çalışırken de Mevlevi müziğinin yumuşak, gevşetici ahengi etrafa yayılırdı. Ameliyatlarını yaparken hangi narkozu veriyor idi ise içine mutlaka birkaç damla "Mevlana Ruhu" katmayı hiç ihmal etmezdi. Kendisini sevgi ile anıyorum!.  Kemal Derviş'i kim veya kimler, üstelik neden, ne yapması için çağırdılar? Sanırım pek bilenimiz yoktur. Ama, hem siyasi hem ekonomik açılardan milletçe bir kâbus gibi geçirdiğimiz, zirvelerden tabana inen, yayılan çifte bunalımlı, eciş bücüş bir şubat ayının soğuk, endişe verici karanlığı arasından bir Derviş'in aydınlık yüzü ile çıkıp gelivermesi Türk kamuoyunun üzerinde tatlı bir ferahlama etkisi yapıverdi. Böyle zamanlarda, bilirim böylesi adamlar üzerinde konuşanlar, konuşulanlar çok olur. Derviş için de böyle oldu. Ecevit'in adeta bir siyaset cambazlığı ve mahareti ile ama bin müşkülatla kurabildiği üç ayaklı koalisyon hükümetinin ayakları iyice çukurda idi. Yedeği, stepnesi de yoktu. İkinci yılını heyamola ile tamamlamaya çalışıyordu. Siyasi dengeler bozulmuş, IMF ile birlikte hazırlanan bilmem kaçıncı istikrar programı parçalanmış, İstanbul Borsası iki ay içerisinde iki defa dibe vurmuş, bankalar batmış veya batırılmış, bu arada fırsat avcıları da insafsızca vurmuşlar, sonra da, sır olup ortalıktan kaybolmuşlardı.  Hükümet, aklınca, Derviş'e önce Merkez Bankası'nı vermeyi düşünüyor olmalı idi. Onun aklında ise kamuoyunun ve medyanın da dürtüsü ile normal olarak Tüm ekonomi ile ilgili ve bol yetkili bir bakanlık yatıyordu. Tasarladıklarını ancak öyle gerçekleştirebileceğine inanıyordu. Ama, Başbakanın sağında yer alan iki ortak aynı fikirde değillerdi. Hatta hafiften gocunmuş bile görünüyorlardı. Koalisyonun kuruluşundaki bakanlık ve yetki paylaşımındaki dengelere asla dokunmak istemiyorlardı. Tartışmalar, pazarlıklar yeniden başlayamazdı. Bunun çaresi bulunamayınca, üstelik yeni bir erken seçim endişesi zihinlerde ve kamuoyunda bahar rüzgarları gibi esmeye başlayınca, Kemal Derviş, herhangi bir partiye girmeyi reddederek Hükümetteki bugünkü görevine başladı. ABD'd#ki görevinden istifa etmiş, arkasındaki gemileri yakmıştı. Partili değildi. Sanırım niyeti de yoktu, ama Hükümete dahildi. Kamuoyu ile sessiz sedasız bir koalisyon yapmış gibi idi. Geldi Başbakanın sol tarafındaki ikinci koltuğa oturarak işine başladı. Şaşıranlar çok oldu. Derviş kime güveniyor, aklınca kimlerden destek alıyordu? Gerçekte böyle bir destek var mı idi? Bunu en çok ABD'nin Ankara'daki sefiri Pearson merak ediyor olmalı idi. Başbakanın, yardımcılarının belki dalgınlığından, Hariciyemizin aldırmazlığından faydalanarak, ziyaretlerini rahatça yaptılar. Diplomatik teamüllere pek uygun olmayan bu davranış kamuoyunda daha ziyade fütursuz, fuzuli bir işgüzarlık görüntüsü ile hissedilir bir rahatsızlık uyandırdı.  Bugünkü gibi hatırlarım zamanın çok ünlü bir ABD Büyükelçisi Mc Ghee ile ekonomik yardımlardan sorumlu Büyükelçi Russell Dorr, benzeri bir olayda Hariciyeden geçmeden Menderes'i ziyaret etmeye kalkıştılardı. Rahmetli Fatin Rüştü bey önümüzde karaladığı, tek satırlık istifa mektubunu Özel Kalem Müdürü ile yollayıvermişti. İki dakika sonra Başbakan, Dışişleri Bakanının odasına girdi. Yüzü her zamanki gibi mütebessimdi. Randevuları iptal ettirmişti. Tek satırlık istifa mektubunu Zorlu'ya uzattı!. Mesele kapanmıştı.  Derviş, IMF'nin Avrupa Genel Müdürü ile konuşarak tökezleyen ekonomik istikrar programının ikinci tertip mutabakatını yıldırım hızı ile hazırladı, içeriğini ana hatları ile bizzat açıkladı. Adına da "Ulusal Plan" dedi. Öte yandan IMF'nin Avrupa Müdürü ayrı bir zeminde benzeri aynı açıklamaları yapıyordu. Demeye kalmadı aynı gün AB'nin Helsinki Mutabakatı gereğince bize verdiği "Katılım Ortaklığı Belgesi"ne karşılık, tarafımızdan hazırlanan ve gerekli tüm aşamalardan sonra şimdi de TBMM'nin tasvibine sunulan bir başka "Ulusal Plan" da konu ile görevli Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın, AB Genel Sekreteri Volkan Vural ile birlikte yaptığı geniş kapsamlı basın toplantısında açıklandı. Kafalar önce karışır, ortaya bir kavram kargaşası çıkar gibi oldu. Basın toplantısından sonra her şey yerli yerine oturdu. Artık geri dönüşü olmayan bir yolda idik!.. Haftaya Allah kısmet ederse bu konuyu işlemeye çalışacağız.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.