Dinin kaynağı beşerî değil ilâhidir

A -
A +

20. asra damgasını vuran ideolojik soğuk savaşların yerini 20. asrın sonlarına doğru, globalleşme hareketi sebebiyle ferdi düşünce ve yorumlar aldı. Bu gelişme sadece ekonomi ve siyasi alanda değil, dini alanda da kendini gösterdi. Bu yorumlardan en çok da, Müslümanlar etkilendi. Her önüne gelen kendi felsefî düşüncesine göre dini yorumlamaya kalkıştı. İnsanların 1400 yıllık nakle yani vahye dayalı dinin inanç ve ibadet kuralları büyük ölçüde zarar gördü. Halbuki dinin kaynağı beşerî değil İlahîdir. Tartışma kabul etmez. Bunun için insanların tartışarak ortaya koyduğu düşünce sistemi din olmaz. İnsan aklına, mantığına dayalı felsefî bir sistem olur. Bütün islâm âlimleri kendi akıllarını ön plâna çıkarmayıp, neticeye varmada Kur'ân-ı kerîmi, hadîs-i şerîfleri esas almışlardır. Kaynak aynı olunca, netice de aynı olmuştur. İslâm âlimleri her düşünceyi incelemişler. Doğru veya yanlış olduğunu bildirmişler. Bundan maksatları da Müslümanların tehlikeye düşmesine meydan vermemektir... Nitekim çalışmalarıyla, Müslümanları tehlikeye düşmekten korumuşlardır. Dokuzuncu yüzyılda yaşamış olan, beşinci Abbâsî halîfesi Hârûnürreşîd zamanında, Bağdâd'a (Dâr-ül-hikmet) isminde bir müessese kurulmuştu. Ayrıca Harran'da da böyle ilim merkezleri kurulmuştu. O zaman Harran dünyanın belli başlı ilim merkezlerinden biriydi. Buralarda Yunanca'dan ve Latince'den eserler tercüme edildi. İlk olarak Eflâtûn'un, Aristo'nun eserleri Arabîye tercüme edildi. İslâm âlimleri bunları dikkat ile tetkîk ettiler. Yunan ve Latin filozoflarının fikirlerini inceleyip bunların hatâlı, bozuk yönlerini ortaya koydular. Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere, açıkça ters düşen fikirleri tesbit ettiler. Mesela, Aristo ve onun yolunda olan felsefecilere göre, cisimlerin maddeleri de, sıfatları da kadîmdir. Yâni ezelidir, hep vardır, derler. Yâni bu dünya böyle gelmiş böyle gider, derler. Bu sözün yanlış olduğunu, modern kimya da kesin olarak bildirmektedir. Böyle inanan ve söyleyen, Müslümânlıktan çıkar. Aristo'nun tesiri altında kalan Fârâbî ve İbni Sina da böyle demektedir. Nitekim, İslâm âlimlerinin gözbebeği olan İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bir talebesine yazdığı mektupta şöyle söylemektedir: "İbni Sînâ'yı çok sevgi ile anlatıyorsunuz. Hâlbuki, onun bozuk inanışları, Ehl-i sünnet i'tikadına uygun değildir ve dalâletine sebep olmuştur. İmâm-ı Gazâlî, eski Yunan felsefecilerinin sözlerini bildirdikten sonra, 'Onlar ve onların yolunda bulunanlar kâfir olmuşlardır' diyor." İmâm-ı Gazalî, İmam-ı Rabbânî gibi her ilimde söz sahibi olan meşhur islâm âlimleri bu felsefecilerin, en mühim îman bilgilerine inanmadıklarını görmüşler, küfürlerine yâni dinden çıkmalarına sebep olan yanlış inanışlarını uzun uzun izah ederek bildirmişlerdir. Kendileri ise, Resûlullahın ve Eshâb-ı kiramın bildirdiklerine uymuşlar, eski felcefecilerin bunlara uymayan fikirlerini delilleriyle reddetmişler, böylece islâm dînini, Hıristiyanlık gibi bozulmaktan korumuşlardır. Şimdi bazı çevreler, İslamiyetin de Hıristiyanlık gibi bozulması, aslından uzaklaştırılması, protestanlaştırılması için, dine şahsî düşünceleri, felsefî yorumları katmak istiyorlar. Bu sinsi oyuna alet olmamak için şahsi yorumlara dayalı dini kitaplara, TV programlarına itibar etmemelidir. Dinimizi, nakle dayalı Ehli sünnet alimlerinin kitaplarından öğrenmeliyiz. 1400 yıldır dinimiz böyle öğrenilmiş, bizlere bu yolla ulaşmıştır. Bizden sonrakilere de ulaşabilmesi için bu yolun takip edilmesi şarttır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.