Her meslekte olduğu gibi diplomasinin uygulamasında da, oluşum şartları arasında ve uygulanmalarında da ahlak ve dürüstlük başta gelir. Her uğraşın, mesleğin veya sanatın uygulanmasında zamanla, deneyimle kendiliğinden oluşuveren belirli kurallar vardır. Bunların yazılı veya sadece geleneksel, örf ve adete dayalı olması hiç farketmez. Sonuç bellidir: Uygulamayan veya hileyle, aldatmacaya sapanlar olursa o toplum veya meslekten bir hal ile uzaklaşmış veya uzaklaştırılmış olur. Cezasını bulur..! *** Diplomaside durum daha da başkadır. Zira diplomaside ahlak-etique, mesleğe sonradan eklenen bir kurallar ve uygulamalar muhassalası değil, bizzat mesleğin yapısında, hamurunda, mayasında mevcut olan ve "olmazsa olmaz!" türünden bir unsurdur. Geçen haftaki "Türk Kafası-Tete de Turc" başlıklı yazımızda kibarca belirtmeye çalıştık. Diplomasi dediğimiz böyle ancak mahalle ve semt külhanbeylerinin iltifat edebilecekleri adet ve aletlerle üzerinde konjonktürel "Güç denemeleri" yapılmasına asla müsait olmayan bir meslektir.! Bunun bilincinde olmak Avrupa Birliği'ni nihayet gerçekleştirmeye çalışanların akıl ve ahlak borcudur. Bu borçtan ne birinci ne de ikincisinin geçen hafta Brüksel'de yapılan "Corper" toplantısında da yerine getirilemediğini ve konunun bu hafta yapılacak AB Bakanlar Konseyine bırakıldığı anlaşıldı. Onda da mutabakat sağlanamazsa konunun 3 Ekim müzakerelerinin yapılmasından önce zamanından önce alel acele yapılacak bir zirve toplantısında nihai olarak yeniden ele alınması gerekebilecektir. Bizce bütün bu olasılıkların tümü diplomasi ve hatta daha da öteye uluslararası hukuk kurallarına taban tabana zıttır. Böyle bir durumda AB kabadayılığına soyunan Fransa ile devletler hukukundaki statüsü hâlâ tam olarak belirlenmemiş Avusturya "Sanık Sandalyesinde" yer alacaklardır. Bu sonuncu ülke 2. Dünya Savaşı başlangıcında Anslush kurbanı idi. Almanya ile birlikte mağlup çıktı. Galip devletlerin güdümü altında bir "Devlet Anlaşması" tek ayakla seke seke siyaset yapmakta devam ediyor.! *** Diplomaside ahlak ve dürüstlük esastır. Kelime olarak hemen bütün dillere eski Yunanca "Duplier" "İkiye katlanmak" kökeninden gelmiştir. Kolayımıza geldiği için çoğumuzun yakıştırıverdiği diploma ve benzeri belgelerle hiç ilgisi yoktur. Aslına bakarsanız diplomasi deyimi de nisbeten yenidir. Meslekler arasında en eskilerden biri sayılan "Diplomasi" deyimi ancak 18. asırdan sonra kullanılmaya başlanmıştır. Eskiden buna "Negociation" diplomatlara da "Neociateur" denilirdi. Yani şimdiki deyimle pazarlık ve pazarlıkcı demekti. İşleri güçleri zordu: Sonuç başarılı olursa ne ala.. olmazsa halleri haraptı. Ya başlarını bırakırlar, yahut da zindanlara tıkılırlardı. Hiçbir güvenceleri yoktu. Bizim İstanbul'daki Yedi Kule Zindanları bu gibilere veya benzerlerine misafirhane olurdu. Diplomasinin bir meslek olarak şekillenmesi, örgütlenmesi 1815 Viyana Konferansı ve Sözleşmesi sayesinde mümkün olabildi. Yalnız diplomatların yani eski deyimle Negociateur'lerin değil ikamet ettikleri binaların sefaretlerin de "Haricez memleket" sayılarak dokunulmazlıklarının sağlanması bu sayede mümkün olabildi. Diplomasinin burada uzun uzun tarifini yapmaya kalkışmak -Meslekte bütün bir ömür geçirmiş olmamıza rağmen yine de- bize düşmez.! Çünkü kolay değildir. *** Tek kelime ile bitirelim: Diplomaside ahlak ve adaba mugayir hiçbir karar veya tasarruf mubah değildir. Diplomaside ahlakın birinci kaidesi de verilen sözün tutulmasıdır. Buna devletler hukukunda "Ahde vefa" ukalacası "Pacta sunt servanda!" derler. Verilen söze uymak, gereğini yerine getirmek oyunun şartıdır. Ya onu yapacaksın yahut oyuna bir başka isim arayacaksın..! Henüz o aşamaya geldiğimize kani değilim..! Bekleyip göreceğiz..! Beklemekten de şimdiki halde bir zarar göreceğimize de inanmıyorum. Başta terör ve bölücülük çok daha önemli ve acele işler bizleri beklemektedir.!