Doğa ve politika

A -
A +

Her ikisinin de kendine göre ayrı ayrı kanunları kaideleri vardır. Bunları sayarsınız, saymazsınız ama asla birbirleri ile çatıştıramazsınız! Doğa her şeyin üstündedir. Politika ise doğada yaşayanların. Özellikle bunlar arasında en akıllı oldukları sanılan insanların hayat mücadelesinin bir teferruatı niteliğindedir. Bununla beraber ikisinin de birbirlerini bir ölçüde etkileyebildiklerini kabul etmek gerekir. Doğaya hükmetmek zordur, politikayı ise zemine zamana ve tercihlerinize göre yönlendirebilirsiniz! Ne yapsanız politikada, doğadaki riyazi katiyeti bulamazsınız. Doğada iki kere iki dört eder, politikada, ise rahmetli Menderes'in pek sevdiği gibi bunun beş ettiği durumlar da olabilir. Doğada ayni sebepler ayni sonuçları doğurur. Politikada bu katiyet yoktur! Tabiatta sadece iki manyetik kutup vardr. Siyasette ise kutupların daha fazla veya şimdilerde olduğu gibi sadece bire indiği de görülmüştür! Doğada sebepler sabittir, sonuçlar da bunun için değişmez, halbuki siyasetteki sebepler insan yapısıdır. Zemin ve zamana, şartlara göre nitelik değiştirebilir... Bu hafta sizlere İran seçimlerini ve önümüzdeki son baharda başlayacak olan AB katılım müzakerelerini ve vakit ve yer bulabilirsem AB'deki 50'nci yaş krizini, Fransa'daki iç bunalımı, İngiltere'nin Şerlok Holmesvari sinsi sevincini ve nihayet Avrupa'nın batısında bütünleşme çabalarının son aşamasına geldiği varsayılan bir anda doğudaki Rusya'nın nasıl ters istikamette bir hamle yaparak savaş sırasında iri incilerden oluşan bir demir perde ülkeleri gerdanlığını boynundan çıkarıp AB'nin kucağına atıverdiğini ve kendi Rus bedenine daha uygun giysiler içinde yaşamayı tercih etmesinin sebeplerini aklımın erdiği ve dilimin döndüğü kadarı ile anlatmaya çalışacaktım. Kısmet değilmiş. Doğa ve politika derken fizik ile felsefenin arasına sıkışıp kaldık... Bin yıllık kapı komşumuz, en modern dekoratörlere yaptırdığı Persepolis dekorları arasında dünyanın en arkaik yönetim sistemini, Mollalar demokrasisini yürütmeye çalışıyor. Seçimler başlarken herkes bir nebze umutlanmıştı. Molla da olsa, başında sarığı da olsa iki dönem başkanlık etmiş, dünü, dünyayı görmüş bir adam Molla Rafsancani iktidara gelmek üzere idi. İkinci turda, hiç akla gelmeyen, üstelik kendisi Molla bile olmayan Ahmedinecat adında sıradan bir zat büyük farkla gelip İran tahtına geçip oturuverdi! Neden böyle oldu aslını pek bilen yoktur. Ya birileri Rafsancani'ye kızdı son anda sert bir fren bastı. Yahut bir başka birileri "Büyük Orta Doğu Haritası"na gereğinden fazla gaz verdi! Başkan Bush'un Beyaz Saray'daki saltanatının sonuna üç yıl kadar bir süre kaldı kalmadı. Bu haritanın içine sıkıştırılmak istenilenlerin tümü -İsrail dahil- buna pek sıcak bakmıyorlar. Türkiye'nin durumuna tutumuna ise mayhoş bakıyor. Zira Türkiye hiçbir zaman kendisini böyle bir haritanın içinde görmemiş ve asla düşünmemiştir. "Stratejik Müttefikimiz" Irak macerasından sonra keşke böyle hayali bir hevese kapılmış olmasa idi. Eşyanın tabiatına aykırı böyle bir tasarının gerçekleşmesi gerçekten imkansız denecek kadar zordur. Bu haritayı yeryüzünde en iyi ve en doğru biçimde okuyabileceklerin başında Osmanlı Ahfadı Türkler gelir. Yavuz Sultan Selim Mısır Seferinden sırtında Hilafet hırkası ile dönerken ilk Cuma namazını Şam'daki camide kılmıştı. Cuma namazlarında hutbe okunurken padişahın bütün unvanları sayılırdı. O cuma hutbede Yavuz Sultan Selim'in unvanları okunurken hoca efendi bir yenisini ekledi: "Hakimül Harameyn-i Şerifeyn!" dedi. Yavuz, hocayı düzeltti: "Hakimül, değil Hadimül Haremeyn-i Şerifeyn" diyeceksiniz dedi. "Anlayana selam olsun! A bon entendeur Salut!" Biz Amerikalıları severiz! Müsaadenizle bu haftalık burada keselim, kısmet olursa arkasını bir başka sefere yazarız...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.