Zengin evlerde, salonlarda, saraylarda, en çok göze çarpacak yerlerde, sehpaların üzerinde veya vitrinlerin içinde bazı nadide eşyalara rastlarsınız. Mesela bir Sevres vazosu, bir Meissen, yahut Mymphenbourg porseleni ve Baccara Kristali, yahut eski bir Beykoz Gülapdanı gibi değerli teferruat eşyaları faydadan çok değer ve zenginlik ifade edenlerden sayılır. Bugünkü yazımızda söz konusu çatlamış vazo, Orta Doğu bölgesidir! Biz Türkiye olarak hem Orta Doğu'yu, hem çatlayan vazonunu imal edildiği Paris civarındaki Sevres şatosunu ve içindeki ünlü porselen imalathanesini çok iyi biliriz! *** Burada bahsettiğim vazo 1920 mamulü bir Sevres vazosudur. Aslında bütün aynı tarihleri taşıyan vazolarda bir "İmalat Hatası" vardır! Akıllı devlet ve siyaset adamları Birinci Dünya Savaşı sarhoşluğundan zamanında ayılabilmeli ve mağlup devletler bir "1920 Paris Barış Festivali"nde kazıklayarak kabul ettirdikleri "Barış Vazo"ları eğer şimdiki ileri görüşlü imalatçıları gibi zamanında toplatıp yok edebilseler idi ne İkinci Dünya Savaşı çıkar ne de Orta Doğu, bugünkü perişan haline gelirdi!.. Bu tabii bir şahsi fikir veya kanaattir. Aslına bakarsanız Birinci Dünya Savaşı'nın çıkması bir bahane bitmeden sona erdirilmesi ise bir Politico-Militaire bir hata idi. Savaştan dönen Alman askerleri kendi ülkelerinde kendi halkından dayak yedi. Spartaküs iç savaşları olmaz ve Hitler'in Nasyonal Sosyalizmine gerek kalmayabilirdi. Fransa aklınca açıkgözlülük yaptı. 1920 Barış Konferansını Paris'te bir festival havası içinde toplayarak herkesin ayık zamanında hazmedemeyeceği şartları saraylarda, şatolarda imzalanan anlaşmalara soktu. Bu festivale tarihte Versailles Sistemi denildi. Bizimki de buna dahildi. Tarihte şan olsun diye her mağlup ülke ile Barış Anlaşması ayrı bir saray veya şatoda imzalandı. Sıra Osmanlı'ya gelince Paris civarında artık öylesi bir yer kalmamıştı. Sevres şatosu o sıralarda tamirde idi. Akla şatodaki ünlü porselen imalathanesi yahut bugünkü tabirle fabrikası geldi. Buranın bir kafeteryası vardı. Osmanlı'yı parçalayan ve Orta Doğu'yu ortadan yok eden mahut anlaşma işte bu salonda imzalandı!.. İş imzalanmakla kaldı. Hiçbir zaman yürürlüğe girmedi. Osmanlı'nın bölüşülmesi zaten çok daha evvel savaş sırasında gerçekleştirilmişti. İngiliz ve Fransız diplomatları savaş boyunca şurada burada toplanarak Osmanlı pastasını aralarında paylaşmışlardı. En sonuncu toplantı. St. Jean de Maurienne'de yapılmış adına da Seikes-Picot Mutabakatı denilmişti. İki tarafın askerî ve istihbarat uzmanları da katılınca bu iş kendilerince tamamlanmış ve bugünkü Orta Doğu haritası meydana çıkmıştı. Bu plan İngiliz ve Fransızlar arasında birtakım manipülasyonlara maruz kaldı. İngiliz casusu Laurence of Arabia yöreyi ve insanlarını iyi tanır geçinirdi. Yeni kurulacak Orta Doğu ve Körfez ülkelerinden her birine Şerif Hüseyin'in evlad-ü ıyalinden birilerini yerleştirdi ve her şey oldu bitti sayıldı. Bugünkü Orta Doğu sıkıntısı da buradan kaynaklandı!.. *** Sonu çok uzayacak nazik bir konuya girmiş olduk. ABD dünyada tek süper devlet kalmanın bunalımı içinde "Genişletilmiş bir Orta Doğu" tasarımının içinde sıkışıp kaldı. Bir de İslami Terör Leit-Motif'ini ortaya attı. İsrail Hizbullah'ı yok edebilmek için Lübnan'a saldırdı. Sanırım hedef şaşırdı. Ortada ölenler yıkılanlardan başka bir sonuç alınamadı. ABD durumu nihayet anladı Güvenlik Konseyi'nden bir ateşkes kararı ve bölgeye BM askeri göndermek kararı alındı. Türkiye bu güvenlik güçlerine katılacak mı? Katılmayacak mı? İkisinin de sebepleri ve sakıncaları var. Bu yörelerin eski sahibi "Hakim-ül Haremeyni Şerifeyn" unvanını asırlarca şerefle taşımış bir milletin ahfadıyız. Kayıtsız kalamayız. Hayır bu bir terör mücadelesidir deniliyorsa bu sefer çocuklarımız, torunlarımız ileride sormazlar mı bizlere: Önce sen kendi ülkendeki PKK terörünü şuna buna, elin taşeronuna havale edeceğine kendin hallediverse idin... diye?!. Haftaya inşallah buluşmak üzere!..