Boylu poslu, insana güven veren çam gibi, çınar gibi bir adamdı. Hekim değildi, tabip değildi. Ama isminin başına Doktor unvanını kondurmaktan haklı olarak hoşlanırdı. Galatasaray'da ve Mülkiye'de bizlerden iki sınıf önde idi. Maliyeye intisap etmiş oradan lisansüstü öğrenim için Almanya ve İsviçre'ye gönderilmişti. İki ayrı üniversitede İşletme ekonomisi üzerinde ihtisas yapmış Ekonomi Doktoru olmuştu. Maliye Bakanlığı'ndan sonra İktisadi işletmelerin rasyonalizasyonu konularında çalışmıştı. Odalar Birliği'nin bugünkü organizasyonunda büyük payı vardı. Sonraları Ticaret Bakanlığı Müsteşarı olmuş. 27 Mayıs olayında kendisini hiç beklemediği ve talip de olmadığı bakan koltuğunda bulmuştu. Hepimiz gibi Atatürk sevgisi ile yetişmişti. Atatürk'ün vefatında, Ankara'daki cenaze merasiminde onu Yedek Subay Okulu alayının sancağını taşırken hatırlarım. Olduğundan daha da heybetli görünüyordu. Fransızlar bu merasim için Türkiye'ye Emile Bertin zırhlısını göndermişlerdi. Onları Mülkiyede misafir etmiştik. Ben de Zırhlı Komutanı'nın mihmandarı ve tercümanı olarak katıldım. Herkes maşeri bir heyecana kapılmış ağlıyorduk. Fransız komutanın da bizler gibi ağlaması beni çok duygulandırmıştı. Cihat İren ile yakınlığımız emeklilik yıllarımda daha güçlendi. O Emekli değildi. Özel sektöre geçmiş, Danışmanlık bürosu açmış, her bakımdan faydalı çalışmalar yapıyor. Avrupa iş çevreleri ile ilişkilerini sürdürüyor, gelişmeleri izliyordu. Bizler emekli diplomatların çoğu gibi İstanbul'da ve daha çok Anadolu yakasında toplanmıştık. Cihat İren'in refikası Gülfem, benim Manisa'dan çocukluk arkadaşımdı. İlkokula beraber başlamıştık. Bu daha sık görüşmemizi kolaylaştırdı. Biz eski Diplomatlar Pazar günleri yemeklerimizi bir lokalde bir arada yer, eskileri anarak ve ilerisini hayal ederek sohbet eder hoşça vakit geçirirdik. Nazara mı geldik? Bilmiyorum. Ama o güzelim masamızın üzerinden hazan rüzgarları gibi bir yel geçti. Ecel birkaçını aramızdan aldı götürdü. Bunlardan sonuncusu Sevgili Cihat İren oldu. Hastalığını biliyordu. Tıp literatürünü doktorlarından daha yakından takip ediyordu. Sonunu da hissediyor, kimseyi üzmemek için onulmaz hastalığı ile pençeleşiyordu. Öldüğünü öğrendiğimiz zaman naaşı toprağına kavuşmuştu. Cihat'ın öyle istediğini söylediler.. Bizler ne diyebilirdik? Allahın rahmeti üzerinde olsun. Refikası sevgili Gülfem'e, oğlu Emin'e, ailesine ve çok sevdiği arkadaşlarına baş sağlığı diliyorum. Bu hafta siz okurlarıma daha başka şeyler yazmayı tasarlıyordum. Ama sevgili Cihat'ın acelesi ve önceliği vardı. Afganistan savaşı bir garip gelişiyor. Allah sonunu hayırlara tebdil etsin. Batı Dünyası, Türkiye başta, ABD'nin yanında yeraldı. Başta Avrupa Birliği'nin belirli üyeleri birleşeceklerine, bir fikir dağınıklığına düştüler. "Bu Terör savaşı mı? Yoksa Amerika'nın savaşı mı?" diye kendilerini sorgular oldular. ABD ve İngiliz askerleri bırakınız Bin Ladin'i, karşılarında savaşacak Taliban bile bulamıyorlar. Şimdiki hali ile "Bir tuhaf savaş izlenimi veriyor. İnşallah kıvılcımları Orta Doğu'ya düşmez diyoruz..