2005 yılının sonuncu ayındayız... Amerika'dan başlayarak Avrupa'ya, Orta Doğuya, oradan Rusya Federasyonu'na. Uzak şarka, Çin'e, Japonya'ya kadar uzanan bölgelerde, ülkelerde alışılmadık bir sessizlik hissediliyor. Politikada böylesine sessizlik çoğu zaman şimşekli gök gürültülerinden çok daha tehlikeli ve korkutucu olur. Şimdiye kadar dünya kamuoyunda en çok sesi duyulan, şamatacı ve biraz da şımarık Avrupa Birliğinden hemen hemen altı aydır tıs çıkmıyor. Anayasa Referandumları fiyaskosundan sonra AB'nin Şövalye Politikacıları suskunluktan henüz çıkamadılar. Bundan faydalanan AB'nin yeni Komisyon Başkanı Portekizli devlet adamı Alborroso'dur. Zemini ve zamanı uygun bulmuş, geçen mayısta tökezleyen Anayasa varmış yokmuş aldırmıyor. Sanki istiklalini ilan etmiş biri gibi konuşuyor. Nerede ise "AB ortak politikalarını kabul ve tesbit etti gerisinin önemi yoktur" demeye getiriyor! *** ABD, Orta Doğuda girdiği bataktan çıkmak istiyor. Bunu nasıl yapacağını, kime nasıl dayanacağını bilemiyor. Çin büyüdükçe sesi daha gür çıkıyor. Çevresini değil ötesini ürkütüyor. Önümüzdeki yıllarda pek çok ülkede seçimler var, bunun telaşı hepsinin üzerine şimdiden düşmüş görünüyor. Amerika kamuoyunda eskilerden kalma batıl bir inanç vardır. Başkanlık dönemi dört yıldır ama hemen hepsi ikinci bir dört yıllık seçimi daha kolaylıkla kazanır. Beyaz evdeki rahatını terk etmez. Ama bu ikinci dönem hemen hiçbirine pek uğurlu gelmediğini tarih yazar. Mutlaka bir aksilik veya bir kaza başkanın mensup olduğu partinin hızını kesiverir! Başkan Bush'un endişesi bu yüzdendir. Yıl sonunda askerlerinin çok büyük kısmını çekecektir. Ama Irak'tan çekilmeyecektir. Bölgede güvenebileceği tek devlet en zor zamanlarında hayal kırıklığına uğrattığı Demokrat Türkiye'dir. Bir de Peşmerge kafeslerinde yetiştirmeye çalıştığı Kürtler vardır. Bunlara olan meyil ve sevdaları Birinci Dünya savaşından, Wilson'dan başlar! Bunun çıkar bir yol olmadığını anlamak için Amerika halkının yeni seçimleri beklemek zorunda mı kalacağını önümüzdeki günler gösterecektir. Irak'ı en iyi tanıyan biz Türkleriz. Yüzyıllarca burasını dikenli bir gül gibi koklaya koklaya yönetmişiz. Diğer Arap ülkeleri bir yel eser de aralarında birleşseler bile bunun Irak'a bir etkisi olamaz. Batıda hakim olan yanlış bir zihniyetin aksine Arapların Irak üzerindeki etkisi, nüfuzu yerine Irak'ın Arap ülkelerine etkisi söz konusu olabilir. Şimdiye kadar herkesin lanetlemekte ittifak ettiği Saddam Hüseyin, demir kafes içerisinde çıkarıldığı mahkemede Amerika dahil dünya kamuoyu önünde puan toplamaya başlamıştır! *** Bir başka noktaya da işaret ederek bu haftaki yazımıza son verelim. Bundan on yıl kadar önceleri AB akıllı bir karar aldı. AB ile Akdeniz ülkeleri arasında bir yardımlaşma projesini Barcelona'daki zirvede kabul etti. On yıl laf ve güzafla geçti. Somut bir sonuç alınamadı. Halbuki bu iş için AB bütçesinden 30 milyar dolara yakın bir ödenek ayrılmıştı. Küresel terör Amerika kulelerinden dünyaya yayılınca Fransa, İngiltere, İspanya'ya da sıçrayınca geçtiğimiz 27-28 Kasım'da yine Barcelona'da AB zirvesi ile Akdeniz ülkeleri arasında en üst düzeyde zirvelerde bir toplantı düzenlenerek eski yardımlaşma ve yakınlaşma projesi tazelenmek istendi. Başbakanımız koşa koşa Barcelona'ya gitti. Fakat Akdeniz canibinden başka katılan olmadı. Sayın Recep Tayyip Erdoğan Filistin lideri ile tek başına kaldı. Her şeyde bir hayır vardır. Başbakanımız AB liderleri ile rahatça ve bol bol hasbihal etmek fırsatını ve kendisini daha iyi tanıtma fırsatını buldu. Şimdilerde nerelerdedir? Onu da medyadan izlemekteyiz...