Bugün ramazanın üçüncü günü sevgili okurlarımı kutluyorum. Hayırlı, sağlıklı ramazanlar diliyorum. Günlerdir, haftalar, hatta, aylardır AB ile yatıp AB ile kalkıyoruz. Sadece biz değil AB ve Türkiye ile ilgilenen olumlu olumsuz herkes aynı şeyi yapıyor. Fransa'da Hükümetin talebi üzerine toplanan Parlamentoda aynı şey konuşuldu. Başbakan Jean Pierre Raffarin sırtında kamburu ile mutlaka aleyhte konuşacaktı nitekim öyle yaptı. Toplulukta kimseler Türkiye'yi içine almakta hevesli ve hazırlıklı değildir. Hatta bizim adımıza da konuşmak cüretini göstererek Türkiye bile buna hazır görünmüyor gibi bir kehanette bulundu. Sonradan geri adım attı. 1963 ortaklık anlaşmasını imzaladık. Dürüst olmak durumundayız dedi. Bu Anlaşmanın daha evvel de yazdığımız gibi Topluluğa tam üyeliği amaçladığını bilmezlikten geldi. Parti grupları da konuştular, kimi Ermeni Soykırımını tanısınlar dedi kimi başkaları ise Türkiye'nin Avrupa'ya nisbeti olmadığını ileri sürdü. Açık bir karar alınamadan oturuma son verildi. Zaten istenilen de bu idi. Anladığım kadarı ile G. D'Estaing komisyonunun hazırladığı AB Anayasa taslağının üyelerce nasıl ve ne zaman onaylanabileceği akla geldikçe akıllar büsbütün karışıyor. Zarafeti ile ünlü Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ise bu konuda bir referandum yaparak halka sormak taraftarı görünüyor!.. Bayılırım böyle demokrasiye. 'Elysee sarayında ikamete başlamadan önce Paris Belediye Başkanı idi. Yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmıştı. Yardımcısı yargılandı ve mahkum oldu. Orada Cumhurbaşkanları aynı zamanda "Yüksek Hakimler Kurulu Başkanı" olduğu için yargılanamadı. Bunun için referanduma gidilmesi gerekiyordu. Gitmedi kaçtı. Aslına bakarsanız AB içinde herkes Türkiye'nin girmesi için değil bizzat kendileri biraz zaman kazanmaya çalışıyor. Yeni Avrupa Parlamentosu seçildi, çalışmalarına başladı. İlk iş olarak yeni komisyon üyelerini onaylayacak, sonra da Giscard D'Estaing Anayasasını tartışacak. Henüz kimse ortaya ne biçim bir AB çıkacağını, Almanya, yahut bilemediniz ABD usulü bir Federasyon mu? Yoksa Siyasi Partiler gruplarından oluşacak nev zuhur bir yönetim mi? Bu konuları henüz kimse bilmiyor. Avrupa Birliğini tasarlayıp 1957 Roma Andlaşmalarını imzalayan Lüxembourg'u saymazsanız bir elin parmakları kadardı. Beş parmağın başı da ünlü Alman devlet adamı Walther Hallestein idi. Ben onun nezdinde görev yaparak Türkiye'yi temsil ediyordum. Oradan Almanya'ya atanınca veda yemeğinde bir konuşma yaptı idi. "Size mesleğinizde daha yüksek atamalar dileyecektim ama siz, Almanya'ya gidiyorsunuz! demişti. Adam ne de olsa Alman'dı. Aklında "Deutzland Deutzland Über Alles!" yatıyordu. Hakkımda gösterdiği nezaketin altında kalmamak istememiş, "Mesela bir gün kurulacak Avrupa Birliği nezdine atanmamı temenni edebilirdiniz!" demiştim. Cevaben o ne zaman ve nasıl mümkün olur? Bilemem dedikten sonra toparlanmış, "AB olursa Türkiye de mutlaka içinde olacaktır! Türkiye'siz bir Avrupa tasavvuru mümkün değildir!" demişti. "Denenmişleri bir daha denemek nedamet getirir" derler. Sanırım herşey yine de denenecek. Bize gelince artık ok yaydan çıktı. Konu artık halka, topluma mal oldu. Herkes bilir bilmez AB'yi konuşuyor. AB tarzı yaşamı sevdik artık bunun geri dönüşü yok. "Ya gireceğiz. Ya gireceğiz!" Ramazan ayı içindeyiz. Başbakan Dışişleri Bakanları AB merkezlerinde Cerre çıkar gibi aydınlatma ziyaretlerine çıkacaklar 17 Aralık'ta yapılacak Zirve Toplantısına bu iş tamamlanmış olacak. Allah kolaylık versin!.. *** Bu arada AB'nin ne hikmet ise ziyadesi ile özendiği iki devletin ülkesinde -ABD'de ve Rusya Federasyonunda- çok ilginç gelişmeler oluyor. Onlara değinmezsek bu haftayı kapayamayız. Efedim, Rusya Federasyonunda bir şeyler oluyor, iç yüzünü pek bilemiyoruz. Gorbaçov'un bir elinde Glasnost, öbüründe Perestroyka ortaya çıkıp etrafı aydınlatmaya başlamasından sonra halk bir rahat nefes aldı. İki kuşaktır özgürlükten demokrasiden pek nasibini alamıyordu. İkisinin tadını doya doya içine sindirdi. Kimi çok çabuk zengin oldu, kimi başkaları ise özgürlüğün tadını "Tatlı Hayat"ta aradı. Yemeye içmeye, gezmeye vurdu. Kimileri ise demir kafesten uçan kuşlar gibi kendi yönetimlerini kendileri sağlamak ilkesine sarıldı. Terör denilen uluslararası afet bu ayrılıkçı yoldan etrafa yayıldı. Bir ay kadar önce Rusya Federasyonu Başkanı bize, Türkiye'ye resmi bir ziyaret yapacaktı. Herşey hazırlanmıştı. -Böylesi ziyaretlerde âdet olduğu gibi- ev sahibi ülkenin kalburüstü bir Medya mensubuna renkli sesli bir mülakat bile vermişti. Sanırım 13 Eylülde teröristler Gürcistan'ın Yukarı Ossetya'sında bir okulu bastılar 350 masum ve güzel çocuğu göz göre göre ölüme sürüklediler. Putin, doğal olarak Türkiye ziyaretini erteledi. Moskova'da TV karşısına geçip Stalin üslubunda verdi veriştirdi. 1941 yılında aralarında bir saldırmazlık anlaşması mevcut iken Hitler'in Sovyetlere saldırıvermesi toplumda ne etki yaptı ise BESLAN'daki okul katliamı da aynı tepkiyi gördü!.. Putin elinde mikrofon, Stalin gibi "Kardeşlerim. Hemşehrilerim!.." diye söze başlıyor. Teröristlere ve özellikle Çeçenlere gözdağı veriyordu. Mümkün olsa Stalin dönemi rejimine dönecek. Ama bu mümkün olamayacağına göre Rusya Federasyonunun yönetimi mutlaka çok daha sertleşecek ve yeni zenginlerin de servetlerinin kaynakları büyüteç altına alınacaktır. *** Politikada bir başka olay da ABD Başkanlık seçimleridir. Seçim tarihine bir aydan az zaman kaldı. Orada geleneksel olarak iki siyasi parti vardır. Demokratlar ve Cumhuriyetçiler. Birincisinin simgesi Eşek, ikincisinin ise Fildir. İkisi de sevimli yaratıklardır. İkisi de inatçı ve kindardır. Dikkatli olmakta fayda vardır. İki adaydan biri Beyaz Saraya geçip oturacaktır. Bir oturanın bir tek defa daha oturması olağandır. Bu sefer de öyle mi olacak göreceğiz. Orada adaylar sanki düello yapar gibi medya ve TV karşısında ortak programlar yaparlar. Bu hem seçenler hem seçilecekler için büyük kolaylık sağlar. İlk iki programı canlı olarak izledim. İkisi de at başı gidiyorlardı. En önemli konu uluslararası terör idi. Nasıl mücadele edecekler onu söyleyemiyor. Birincisi "Ben bizzat savaş yaptım!" diyor, ikincisi yani şimdiki başkan "Ben düğmeye bastım başlattım devam ederim!" diyor. Kime oy verelim dersiniz? Ben eğer oy hakkım olsaydı hangisine verirdim biliyorum ama söylemem Seçimlerden sonra inşallah!