Danimarka Krallığında bazı şeyler sanki çürümüş gibi kötü kokular çıkarıyor" "Llya quelque chose de Pourrie dans le royaume du Danemark!" Bu sözleri şimdi biz değil 1600'lü yıllarda ünlü şair, tiyatrocu, yazar ve oyuncu Shakespeare söylüyor, daha doğrusu Hamlet adındaki eserin kahramanına söyletiyor! Geçen gün Başbakanımız "Küresel terörün önlenmesi" konusunda düzenlenen toplantıya katılıyor. Programda ev sahibi Danimarka Başbakanı ile NATO ülkeleri arasında en çok terör eylemlerine maruz kalan Türkiye Başbakanı Erdoğan'ın birlikte yapacakları bir ortak basın toplantısı da yer alıyor. Türk heyeti bu toplantıya PKK örgütünün Avrupa'da resmi organı sayılan Roj TV kanalı temsilcilerinin de katılması ihtimalini önlemek üzere ev sahibi Danimarka'yı uyarıyor. Konu buraya kadar tertemiz, kokusuz lekesiz geliyor. Sıra basın toplantısına gelince işler karışıyor. Sanırım iki başbakan konuyu aralarında konuşurken bizimki, "Sizi uyarmıştık, küresel terörün önlenmesi amacı ile yapılan bir toplantıya PKK ile ilgisini hiç gizlememiş olan ve yayınlarını Danimarka'dan yapmakta olduğu bilinen Roj muhabirlerinin muhatabı olamayacağımı ifade etmiştim" diyerek hem basın toplantısına katılmıyor hem de derhal Danimarka'dan ayrılarak memleketine dönüyor. Ankara'ya avdetinde karşısında bir TV yayın kanalında durumu açık seçik kamuoyuna bildiriyor. Hepimizin kafası yeniden karışıyor. PKK terör örgütünün bazı ülkelerden özellikle kuzeyden yardım aldıklarını bilmeyen yoktu. Bu ülkelerin entel geçinen birçok kadın erkek, yazar çizerleri define arama ruhsatı almışlarmış gibi Güneydoğu bölgelerimizde yıllardır gezer tozarlar sonra da gördüklerini ve gerçekleri değil ezberden kendilerine anlatılanları yazarlar. Bunun bilinmeyen bir tarafı yoktu. PKK'nın bir terör örgütü olduğu NATO Bakanlar Konseyi'nde resmen belirtilmiş iken bu davetin kimler tarafından yapıldığı anlaşılamadı. Danimarka Başbakanı NATO makamları bize hangi gazetecilerin katılabileceğini bir liste halinde verdi. Biz de onu uyguladık diyor. NATO makamlarından böyle bir liste geldi mi bir ses seda geldi mi? Bilemiyorum. Ama burada bir acayip durumun mevcudiyeti aşikar! Dolayısı ile olay en çok bizi yani Türkleri ilgilendiriyor! PKK'nın şimdiye kadar çoktan bertaraf edilebilmesi gerekirdi. Olmadı. Yapamadık. Son onbeş yıldır gelmiş geçmiş bütün T.C. hükümetlerinin sorumluluk payları vardır. Elli yıldır içinde en faal biçimde üyesi bulunduğumuz Kuzey Atlantik Savunma Paktı ve ABD başka olmak üzere tüm üyelerinin sorumluluğu vardır. Dünyada birleşme ve bütünleşme ve hatta küreselleşme akımları gelişerek devam ederken dağılmak ve herkesin sadece kendi çıkarını düşünme alışkanlığı nerelere kadar devam edecektir? ABD yeni Orta Düzeni konusunda her zamankinden daha kararlı görünmektedir. Irak macerası Suriye ve İran'da da devam edecek olursa bu sefer olayların kenarında kalmamıza fiilen imkan yoktur, kalmayacaktır. Böyle bir ihtimalin zuhurunda TBMM kozunu kullanmak "Tezkere geçti, geçmedi" bahanelerinin arkasına sığınmak eskisi kadar kolay olmayacaktır. Kopenhag'daki toplantının fiyaskosunda ilgili hükümetler kadar diplomasinin de payı bulunmaktadır. Her iki taraf diplomasilerinin konuya gerektiği kadar önem verip vermedikleri, gerekli uyarıları yapıp yapmadıkları henüz belli değildir. Kopenhag'daki hanım sefirimiz -uzun süre bakanlıkta birlikte çalıştığımız için yakından tanıyorum- fevkalade iyi yetişmiş bir diplomatımızdır. Ama genellikle tek başına iktidara gelebilmiş olan hükümetlerin diplomasiye gereken önemi vermedikleri de maalesef bir gerçektir. Halbuki onların anlaşmazlıkları çözmek yanında, onları önlemek ve hatta politikacıların "Devlet Adamı" vasıflarını ve vizyonlarını genişletmek gibi ayrı bir katkıları da olduğu da bilinir. *** ABD dışişleri bakanı bölgeye geldi gitti. Tasası bize kaldı. Erdoğan hükümeti belki son yıllarda, iş başına gelmiş olanlar arasında en büyük sorumluluğu yüklenmek durumunda kalacaktır. Zira tam bir ekseriyetle başına gelmiş olmanın dezavantajını paylaşmış daha doğrusu yüklenmiş durumdadır. Orta Doğu'da oynanmakta olan oyun Shakespeare trajedilerini de bastıracaktır. Bu bakımdan Hamlet gibi birbirimizi uyarmanın ve "Orta Doğu bölgesinden yanık kokuları geliyor!.." diye uyanıp uyarmanın tam sırasıdır, haykırmanın tam sırasıdır. Sonrası artık çok geç olabilir!