Hayal etmek!..

A -
A +

"İnsan hayâl ettiği müddetçe yaşar!.." diyen şairi çok severim. Onu yalnız yazdıklarından değil, yaşarken de tanımış sevmiştim. Akıl ile ahengi hayallerde birleştirebilen, sözü musıkiye çevirebilen ender bir şairimizdi. Hayalde sınır yok, yasak yoktur. Ama hayal edebilmek yine de zordur. Ufuk ister, ufku delip ötelere gidebilecek bir görüş gücü, bir vizyon ister. Hayâl ederken aradığınızı bulabilmek için yel yetenek, yelkenleri şişirebilecek bir bilgi, deneyim birikimi ister! Örneğin şimdilerde yan yana aynı yastığa baş koymuş gibi olduğumuz komşu Irak'ta vahşi, anlamsız, amansız ve öldürücü bir savaş yapılmakta iken, kalkıp asırlar öncelerindeki, Babil'in, Abbasi Halifelerinin, Osmanlıların, Harun El Reşid'in, Kanuni Sultan Süleyman'ın hasılı bir zamanların muhteşem (ama Saddam'sız) Bağdat'ını hayal edebilmeniz için mutlaka bu saydıklarımın hepsini bir arada aklınızda hayalinizde canlandırabilmek ister!.  ABD'nin hırçın horoz Başkanı Bush ile bir zamanların "ufuklarında güneş batmayan" İngiltere'sinin şaşkın tavuk Başbakanı Blair'in yanıbaşımızdaki Irak'ta başlattıkları, amaçları hâlâ belirsiz savaşın, haklı mı, haksız mı? Meşru mu değil mi? Sorularının artık hiçbir anlamı kalmadı. TV ekranlarından yüzümüze gözümüze kan fışkırıyor! Çaresizlik içinde savaş karşıtı gösterilerden medet umuyoruz. Ama bunlar Politiko sosyal bir romantizmden ileri gidemiyor.. Yüz yıllar öncesinden ünlü Montesquieu'ye bakıyorum: "Eğer savaş zorunlu hale gelmiş ise meşrudur!" diyor. Ama hemen sonra ilave ediyor: Silah zoru ile kurulan düzen ve yönetimler ancak silahla ayakta kalabilirler diyor bu da sanıldığından çok daha zordur! diye ilave ediyor. Irak'taki savaşın ne zaman nerede ve nasıl biteceği belli değildir. Birileri tam bizim de bulunduğumuz bölgede dünyanın kabuğunu tırnakları ile kaşıyor gibidir. Buraları pek fazla kaşımaya gelmez, kaşıdıkça altından kan çıkar! Kaşıyanları da kan tutar, Suriye, İran derken önce bölge sonra da dünya dengesini kaybeder kaşıyan da kaşınan da altında kalır! Dünyayı yönettiklerini sananların bir an önce bu gerçeğin idraki içine girecekleri günleri hayal ediyorum!  Büyük meselelerin halli için büyük adamlar, güçlü iktidarlar gerekir. Bunun bir örneğini meslek hayatımda bizzat içinde yaşadığım için rahatlıkla ve hiçbir ard düşüncem olmadan yazabiliyorum. İkinci Dünya Savaşı sonrasında mağlup ve dört devletin işgali altındaki bölünmüş bir Almanya'dan 1949 yılında "Federal Almanya"yı oluşturabilen Şansölye Adenauer'ı bizzat da tanıdım. İlerlemiş yaşına rağmen bu Mongol tipli adam, asırların düşmanı Fransa ile kendi ülkesini 1963'te General De Gaulle ile Rhein nehri kenarında birlikte yürürken sakin ama inançlı, konuşa konuşa barıştırmasını bildi. Anlaşmanın 40. yıl dönümü geçtiğimiz ocak ayında kutlandı. İki ülkenin hükümetleri, anlaşmanın imzalandığı Elysee sarayında ortak bir toplantı yaptılar. Versailles Anlaşmasının vaktiyle imzalanmış olduğu sarayda iki düşman parlamentoları bu sefer bir dostluk ve işbirliği simgesi olarak ortak bir oturum yaptılar. Avrupa Birliği'nin kaptan köşküne birlikte çıkıp oturdular. Muhteşem inzivasına itilen İngiltere Atlantik ötesi amca dayı oğullarına daha da yakınlaşmak gereğini duydu. Allah bilir bu belki de Bush ile Blair'in Irak'tan başlayarak Orta Doğu'ya bir nizam ve intizam vermek ham hayalleri de bundan kaynaklanıyor olabilir!  İhtiyar Şansölye Adenauer'ın ölmeden görmek istediği bir şey daha vardı. Bu da Almanya'yı Rusya ile de barıştırabilmek idi. Federal Almanya kuruluşundan beri Hıristiyan Demokratlar tarafından yönetiliyordu. Bu satırların yazarı Almanya'ya Büyükelçi olarak atandığı sırada iktidarda Alman ekonomik şaheserini oluşturduğu var sayılan Dr. Erhard Hükümeti vardı. Ama Almanya'nın "Küçük adımlarla" da olsa Rusya'ya yakınlaşabilmesi tek bir partinin sorumluluğunu aşıyordu. Bu sorumluluğu ikinci büyük parti olan Brandt'ın Sosyal Demokrat Partisi ile paylaşmak gerekiyordu. Büyük Koalisyon bu amaçla ve "Ost Politik" diye bilinen "Doğuya yaklaşma" sürecinin sonucuna kadar devam edecek daha sonra da yeni seçimlere gidilecekti. Öyle de yapıldı. Moskova Anlaşması'nın imzasından sonra "Kırmızı-Siyah" koalisyon dağıldı. Sonunda bölünmüş Almanya yeniden birleşerek bugünkü haline geldi. Bence asıl Alman harikası bu idi... Ben bu oluşumun başından sonuna kadar içinde yaşadım. Bu deneyimin cesareti ile şimdi haftalık yazımı yazmakta olduğum şu sırada hayal gücüm hareketlendi. Düşündüm ki Cumhuriyet tarihinin en zor döneminden geçiyoruz. 3 Kasım 2002 seçimlerinden AKP vakti ile 14 Mayıs 1950'deki DP gibi tek başına iktidara geldi. Allah sonunu benzetmesin ama AKP Hükümeti bütün gayreti ve iyi niyeti ile işin içine daldı. Deneyim meneyim gibi laflar etmiyorum. Ancak itiraf edelim ki 1950'deki sorunlarımız şimdikiler kadar karışık, vahim ve müstacel değildi. Ekonomik bunalım, AB süreci yoktu. Kıbrıs sorunu şimdiki keskin bir ikilem halinde değildi. Bütün bunların üstünde yanı başımızdaki Irak savaşı yoktu yanlışlıkla bize de düşen dünyanın en akıllı füzeleri yoktu. ABD uçakları sakar sakar semalarımızı delmiyordu Bush yoktu. Gece yarısı ekspresi gibi Ankara'ya toslayan Powell'lar yoktu. Ne kadar kalabalık olursa olsun tek bir partinin tarihe taşımakta zorlanacağı beklentiler yoktu!.. İşte bu noktada hayal etmeye başlıyorum. Acaba bizde de sırf bu belirli süre için Almanya örneğinde bir AKP-CHP Büyük Koalisyonu kurulamaz mı? Acaba çok mu ileriye gittik? Ben bugünkü şartlar içinde bunun gereğine bütün içtenliğimle inandığım için yazıyorum. Lütfen kimse beni kınamasın! Şimdi Kerbela'da bombalar altında kalan ama Fırat'ın suları ile serinleyen kabrindeki Fuzuli'nin dilinden kendi Hayal'imi seslendirmek istiyorum.. "Hakir bakma bana kimseden sanma ki kemem!.. Fakir, padişah âsâ gedâ-yı muteşemem!.. Eğer çi müflis ü muhakkarı dunem, dem â dem öyle hayâl eylerim ki Karunem!.." Hayal edelim yine de hayal edelim! hayal her hale şifadır! Bütün iyiliklerin, yeniliklerin de kaynağıdır!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.