Aslında "kargaşa" diyecektim, kıyamadım. Parlamentoda mutlak çoğunluğa sahip bir siyasi partimiz iktidara geçmiş, geçmiş iktidarlardan çoğunun başaramadığı pek çok işi akıl almaz bir süratle gerçekleştirmeye çalışıyordu. Önce ekonomi denildi. IMF'den, Dünya Bankası'ndan uzmanlar, danışmanlar geldi. Avrupa Birliği ile bir evvelki koalisyon zamanında alınmış katılım kararı pekiştirildi. Yok Kopenhag Kriterleri, AB müktesabatı, derken Parlamentonun kanunlar koyma mekanizması otomatiğe konuldu; bir gecede birkaç kanun birden değiştirilerek AB'ye uyum sağlanmaya çalışıldı... Başbakan, yanında yardımcısı Dışişleri Bakanı ile AB zirvelerinin hiçbirini kaçırmadı. Hepsinin fotoğraflarında boy pos gösterdi. AB liderleri ile içli dışlı bile oldu. Ekonomiye bir çekidüzen verildi. Enflasyon düştü. Dış ticaret hacmi her iki istikamette boy atarak balon gibi şişti kabardı. Arada bazı düzensizlikler de zamanla düzelir denildi. Türk Lirasının önünü kesen altı adet sıfır rakamının altısı birden çöpe atıldı. YTL'ye bir çabuk alıştık. Sanırım ilk yanlışımızı burada yaptık. Anadan babadan neyimiz varsa özelleştirerek yabana sattık. Bol bol sıcak para topladık çalışanın, üretenin yolunu açtık. Hepsi iyi de sıcak paranın el yaktığını, evler bacalar yıkabileceğini hiç mi hiç düşünemedik! Birkaç haftadır içinde yalpaladığımız "Dalgalanma" bu yüzdendir! Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında bir Millileştirme rüzgârı esmiş, Türkiye'de yabancılara ait ne kadar ekonomik ve mali müessese, tekel varsa hepsi sıra ile Millileştirilmişti. O zamanlar yabancılar kendi hükümetlerine koşmuşlar, bizden şikâyetçi olarak bir tedbir alınmasını istemişlerdi. Hatırlarım, bunlardan biri "Hiç merak etmeyin bir gün gelecek, Türkiye yabancı sermayeye yeniden kapılarını açacak, sizleri hararetle yeniden davet edecek!" demişti. Adamın dediği çıktı. Ama bu yalnız Türkiye için değil zengin fakir tüm ülkeler için de geçerli bir hal oldu! *** Aslına bakarsanız bugünkü karmaşa ve huzursuzluğumuz ekonomik ve mali olmaktan çok diğer bazı kaynaklardan beslenmektedir! Bu bize has bir hal de değildir. Dünyanın hemen her ülkesinde benzeri ve hatta daha fazlası yaşanmaktadır. Ama ateş düştüğü yeri yakarmış biz şimdilik bizimki ile uğraşalım. Gün saat geçmiyor ki; her an bir cinayet, saldırı, gasp ve kapkaç haberi ile karşılaşıyoruz. Dünyanın her yerinde dördüncü kuvvet haline gelen "Medya"nın her birinden ayrı manşetler yorumlar fışkırıyor. Örgütler, çeteler, komplo teorileri ortaya atılıyor. Bütün bu karmaşa içinde sade vatandaş gerçeği göremiyor. Bunun için de suçu ülkede asayişi dirlik düzenliği tesis ve korumakla görevli Hükümete bularak ona kızıyor! Neden ise bir türlü başımızdan def edemediğimiz PKK dehşeti yanında diğerlerinin ortak adı da bizce "Terör"dür. Bu musibet aslında İkinci Dünya Savaşını izleyen "Soğuk Savaş" döneminde filizlenerek hemen bütün dünyayı sarmıştır. Her ülke, başkasındakine göz yummuş, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" düşüncesi ile ETA ve PKK olaylarında olduğu gibi terör örgütlerine yardım ve yataklık etmiştir. ABD muhteşem gücü ve coğrafyadaki inzivası dolayısı ile terör ile en son tanışan ülke oldu. Bunu ancak 2001 yılının ılık bir eylül gününde "ikiz kuleler"in birkaç saniyede; içindeki yaşayanları ile birlikte yerle bir olmasından sonra anlayabildi... *** Bize, Türkiye'ye gelince, durum değişiktir ve iki cephelidir. Birincisi PKK terörünü tek başımıza halletmemizde fayda vardır. Tarihte olduğu gibi kimseyi bu işe karıştırmadan, yaygınlaştırmadan, yeni deyimiyle "küreselleştirmeden" bir hal ile halledelim. Sonra içimize dönerek diğer konularımızı da bir yola koyalım. Bunların başında Cumhurbaşkanlığı seçimi ile parlamento seçimleri arasındaki kısa bir takvim ayrımının verdiği huzursuzluk vardır. Bunu mutlaka ortadan kaldırmamız lazımdır. İktidardaki AK Parti ve yöneticileri hatırlasın diye yazıyorum. Cumhuriyet tarihinde Parlamentoda böyle bir şansı elde edebilen, tek örnek olarak sayılan 14 Mayıs 1950'dir. Bu konuda daha yazacaklarımız olacaktır. Başbakanımızın Almanya ziyareti sırasında cereyan eden talihsiz "Berlin olayı" beni şahsen ziyadesi ile üzmüştür. Bu konuda bilen bilmeyen herkes konuşuyor, yazıyor. Hiçbiri benim düşüncelerime tam uyum sağlamıyor. Aradan biraz zaman geçsin Allah nasip ederse yazmak isterim!..