Geçen yüz yılda çıkan iki dünya savaşı yeryüzündeki imparaorlukların son kalıntılarını da tarihe gömdü. Artık iş, siyaset arkeologlarının araştırmalarına kaldı. Çok uluslu, çok ülkeli değişik iklimli, farklı dinlere mensup insanların oluşturdukları eski imparatorluklar birer birer kayboldu ama hemen her yerde her alanda mantar gibi yeni imparatorlar fışkırmaya başladı. Bunlar giderek öylesine çoğaldı ki sonunda iş ayağa düştü. Yeşil sahalarda top oynayan ayakların sahipleri bile yalan yanlış bu unvanı kullanmaya başladılar! Şaka bir tarafa, AB'nin önümüzdeki yıl tartışılmaya açılacak Anayasa taslağını 15 ayda tamamlayan "Konvansiyon" çalışmalarını bitirdi. Geçen Mayısta AB'nin Selanik Zirevisinde eski Fransız Cumhurbaşkanlarından Valery Giscard D'Estaing tarafından "Görücü"ye çıkarıldı idi. Görücü mörücü derken iş ciddiye biner gibi oldu. Brüksel Konvansiyonu, vakti ile ABD'yi kuran ünlü Philadelphia'nınkinden daha uzun ama daha az gürültülü patırtılı oldu. Başkanlık eden üç isimli Fransız politikacısı herhangi bir İmparator veya Kral ailesinden geliyor değildi. Ama öylesine mağrur ve kibirli bir hali tavrı vardı ki, herkes onu bu Anayasa ile kurulacak Avrupa Birliği'nin en olası Başkanı olarak görmeye başlamıştı!. Ama sanırım kendisi dahil bu hevesi kursaklarında kalacaktır. Zira böyle düşünenlerin İslamı Avrupa Birliğine bir engel olarak görenlerin, bu yüzden Laik-Müslüman Türkiye'nin katılımına karşı çıkanların dışında kalan herkes kozmopolit bir AB etrafında yer almaktadır. Descarts'ın mantığından hareket ederek 50 yıldan fazladıdır NATO'nun içinde ve pek çok alanlarda AB içinde bulunan Türkiye'nin katılımı ile 1500 yıldan beri Avrupa'da savaşlara varan anlaşmazlıklar dönemine bir son vereceğini düşünmektedir. Bu düşüncede olanlar AB'yi bir Hıristiyan kulubü haline getirebilecek bir bağnazlığı reddetmekte, politik, ekonomik moral ve hatta tarihi bakımdan bir Avrupa Birliği kurulmasını istemektedirler. *** Anayasa Taslağının özel Zirve toplantısı ve sonrasında parlamentolarda yapılacak tartışmalardan sonra ne şekil alacağını şimdiden tahmin edebilmek zordur. Zira VETO hakkının sınırlandırılması, üye ülkelerin yüz yıllar boyu alışa geldikleri ve geliştirmeye özen gösterdikleri "Devlet-Millet" sisteminden kendi bakımlarından ve kendileri tarafından fedakarlıklarda bulunmalarını gerektirecektir. Bu konuda Ecevit'in üçlü koalisyon hükümetinin başlattığı Uyum Çalışmaları AKP Hükümeti tarafından cesaretle, başarılı olarak tamamlanmıştır. Demokrat Parti Hükümetleri tarafından alınan başlangıç temas ve gelişmeler nihayet AKP hükümeti tarafından sonuçlandırılmak yolundadır. Yeni kurulacak Avrupa Birliği nüfusunun dörtte birine yakını geçmişini Demir Perde ülkeleri olarak geçirmiştir. Türkiye ise tarihinin hiçbir döneminde çok şükür böyle dönemlerden geçmemiştir. Yeni kabul edilecek AB Anayasası ne şekil alırsa alsın en önemli alanlarda Veto Hakkı baki kalacaktırl. Geri kalan önemli kararlarda da beşte üç ekseriyet aranacaktır. Avrupa Başkanı iki yıl için mevcutlar arasından seçilecek ve ancak iki defa başkanlık yapabilecektir. *** Eskilerin BATI İMPARATORU'nun hayatını okudum. Sonra da gerçekten içtenlikle katılmak istediğimiz AB'nin elimize tutuşturduğu ünlü Katılım Ortaklığı Belgesini, özellikle operatif maddelerini iyice inceledim. Gerçekten İRKİLDİM!.. Biz bu topraklarda Osmanlının ahfadı ve mirasçısıyız. Osmanlı bir Aşiretten doğmuş, Emaret olmuş, Emirül Mü'minin, Sultanlar Devleti ve nihayet İMPARATORLUK olmuş. Her avuç toprağından şüheda fışkıran bu vatanda renkli çakıl taşlarından bir mozaik tablo yapar gibi asırlar boyu bölünmez bir millet çıkartmış!.. Bir dâhi adam, Atatürk çıkmış, bu perişan terekeden kurtarabildiğini kurtarmış, sonra da "NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!" demiş!.. Şimdilerde geçmişin gecikmelerini kapatacağız diye aceleye getirip oyuna gelmeyelim diye düşünüyorum!.. *** Türkiye kendisine verilen ev ödevini fazlası ile yapmış, kanunlarımızı onlarınki ile tıpkılaştırabilmek için üst üste koyup paket paket parlamentodan geçirmiştir. Yine de almazlarsa biliniz ki AB tasarısı bundan öncekilerin akıbetine adaydır! Türkiye Avrupa Birliğine "Ya girecek... ya girecektir!" Olmazsa AB de olmayacak yahut kilise kokan bir Hıristiyan kahvehanesi olarak kalacaktır!..