Ekonomide işler iyi gidiyor deniliyor. Borsa yükseliyor, dolar değer kaybetmeye devam ediyor. Faizler inişe geçti. Vergiler yeni bir düzene konuluyor!. Hepsi iyi de siyasetin hem iç de hem dışta olandan aynı iyi işaretleri görmekte güçlük çekiyoruz. Hava gergin ve bulutlu.. Halbuki iktidarda büyük oy çokluğuna sahip bir hükümet var!. Hangi yabancı devlet adamı söylemiş şimdi hatırlamıyorum. "Güçlü bir muhalefetten mahrum hükümetler uzun süre iktidarda kalamazlar!" diyor. Acaba kabahat sadece muhalefette mi? Bize kalırsa siyaset maharet, muhabbet ve ziyaret yanında "kehanet"e yakın, geniş kapsamlı uzun mesafeli bir "VİZYON" ister. *** Kuzey Irak'tan Kuzey Kıbrıs'a kadar çevremizde alarm zilleri çalıyor sanki duymazlıktan gelir gibi bir halimiz var! Siyaset, acemiliği mazeret saymayan bir uğraştır! Haber alma ve haberleşme tekniğindeki akıl almaz ilerleme, kamuoyunu ve dolaylı olarak bütün vatandaşları siyasetin içine sokmuştur. Kıbrıs'ta yeni seçimlerden sonra ortaya çıkan bir fırsatı heba ederek kısır şahsi polemiklere girmek ve Kıbrıs davası uğrunda bütün ömrünü vermiş, sağlığını feda etmiş vefakar mücahit Denktaş'ı ve danışmanlarını topa tutmakla hata edildiği kanısındayım. Aslında bu hatalar zinciri hem Irak'ta hem Kıbrıs'ta 1923 Lozan Antlaşması'ndan bugünlere kadar uzanmaktadır. Irak'la olanı 1926'da Serkl Doryan Kulübü'nde bezik masasında "M. Musul gibi Mim" dosyasına sarıp Hazine-i Evrak raflarına kaldırmıştık. Ne büyük hata ettiğimizi şimdi daha iyi anlıyoruz. Arna Ziya Paşa'nın dediği gibi "Baade harabül Basara!.." *** Şimdi Kuzey Kıbrıs'ı da aynı şekilde "2 K" dosyasına yerleştirip aynı akıbete mahkum etmeyelim. Önümüzde hem örnek hem fırsat var. Siyaset fırsatlardan faydalanmak sanatıdır diyorlar. Siyaset yapalım. AB'ye katılmayı herkes içtenlikle istiyor. O halde Kıbrıs'ta AB'ye sorunsuz katılmayı kolaylaştırabilecek bir "Büyük koalisyon hükümeti" kurulabilmesini kolaylaştıralım. Önümüzde Federal Almanya Örneği vardır. Okuyucularımızın çoğu hatırlayacaktır İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya'da üç siyasi parti vardı. Sayı sırası ile Hıristiyan Demokratlar; Sosyal Demokratlar ve Liberal Parti. Almanya 1949'dan beri bu partilerden birincisi ile sonuncusu, yani Hıristiyan Demokratlar ile Liberaller'den oluşan koalisyonlar tarafından yönetildi. Bu, istikrarı sağlamaya yetiyordu. Ama iş Almanya'nın Doğu ile anlaşması konusuna gelince, bu sorumluluğu tanıyabilecek geniş kapsamlı bir 'Büyük koalisyon" hükümetinin kurulabilmesi için iki büyük parti aralarında anlaştılar. Sosyal Demokratların katılımı ile Hıristiyan Demokrat Georg Kiessnger başkanlığında bir büyük koalisyon kuruldu. Brandt başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı olarak Moskova Anlaşması'nı imzaladı. Sonra gitti Hitler'in yaptığı Yahudi mezalimi anıtı dibinde diz çökerek ağladı. Daha sonra da önceden kararlaştırıldığı gibi yeni seçimlere gidildi ve bu sefer Sosyal Demokratlar iktidara geçti. Bu neden KKTC'de yapılamasın? Hükümetimiz bu formülü önerebilir ve gerçekleştirebilirdi. Eğer olamıyor ise "Hükümetin hikmetinden sual olmaz" diyerek alarm zillerinin çalmakta olduğu başlıkta yazılı diğer bir konuya, Kuzey Irak'taki Kürtlerin federasyon kurmak sureti ile Irak'ın bütünlüğünü bozma gayretlerine temas etmek gerekecek. Bunun için de şimdilerde sanırım İstanbul'daki "Hazine-i Evrakta" bulunması gereken acıklı "Mim, Musul gibi Mim "dosyasını -çok geç olmasına rağmen- yine de şöyle bir aralayıp tozlarını yerli yabancı dost ağyara şöyle bir üfleyivermek gerekecek! Ama ne bizde o nefes ne de bu haftaki köşemizde yer kalmadı. Ancak bir konuyu hatırlatmadan geçmek istemiyorum: Kuzey Irak'ta bir federasyon kurulması konusunda ABD'nin Kürtleri ikna gayretlerinden ziyade İran ile sıkı dirsek temasının sürdürülmesinde sayılamayacak kadar çok faydalar görüyorum!.. Zira ABD'nin bu Orta Doğu macerasında Rusya ve Avrupa Birliği için mihenk taşı Bağdat değil, Tahran'dır! Nedenleri bir başka sefere. İnşallah!..