Eğer son anda beklendik veya beklenmedik bir gelişme olmazsa bugün siz gazetenizi okumakta iken komşu Irak'ta, halk, Amerikan tanklarının ve tel örgülerin arkasındaki seçim sandıklarına giderek; bir acayip ve karmaşık sistem içinde sandıktan sandığa koşarak birkaç seçim için ayrı ayrı hazırlanan oy pusulalarını atıyor olacaktır. Yabancı askeri işgal altındaki bir ülkede demokratik anlamda bir seçim yapılabilir mi? Yapılırsa nasıl yapıldığını göreceğiz! ABD Irak seçimlerini mutlaka yapmak yaptırmak zorundadır. Zira "Zevahiri korumak" türünden de olsa içine girdiği bu badireden başka türlü bir çıkış yolu yoktur. Kimsenin demokrasiye filan aldırış ettiği yok! Amaç her şeyden önce 275 üyeli bir "Kurucu Meclis" kurup, bundan sonraki sorumlulukları Iraklılara bırakmaktır. Bunun için de bütün iş kültür seviyesi ve demokrasi kültürü bilinen Irak'ın bu logaritma gibi karma karışık bir sistemden kalıcı bir yönetim çıkarabilmesine kalmıştır. *** Bu seçimler başta ABD ve Koalisyon ortakları olmak üzere bütün dünyayı, ama en çok bizi Türkiye'yi ilgilendirmektedir. Bu ilginin nedenlerini ve gerekçelerini gereği gibi etrafa anlatabiliyor muyuz? Ondan kuşkuluyum. Irak konusunda hayli mütereddit ve Frenklerin dediği gibi "equivoque" "Hem o yana hem bu yana" bir politika izledik!. Olaya sanki yanı başımızda, dip komşumuz, daha düne kadar eski vilayetimiz olan bir yerde değil, uzayda cereyan ediyormuş gibi uzaktan baktık!.. Musul ve Kerkük'ün Milli Misaka dahil olduğunu ve Cumhuriyetin ilk günlerinde İngilizlerin irsi oyunlarına gelerek 1926 anlaşmasını imzaladığımızı unuttuk. Sayın Ecevit uykusundan yeni uyanıp şimdi açıklamasa idi İsmet Paşa ile vaktiyle Atatürk arasında geçtiği söylenen konuşmadan da haberimiz olmayacaktı. *** Bu dosyayı bir zamanlar ben yabancı kaynaklardan da faydalanmak suretiyle incelemiş ve on onbeş yıl önceleri "Mim dosyası, Musul gibi Mim" başlığı altında o zamanki Hürriyet'te yayımlamıştım... Tozlu da olsa, küllenmiş de olsa bu dosyadan çıkarılabilecek ibret ve izlenimleri tarih şuurunun bir köşesinde mutlaka muhafaza etmekte ben fayda görürüm. Zira bu zoraki anlaşma, Sayın Genelkurmay Başkan Yardımcısı Org. Başbuğ'un da belirttiği gibi Şeyh Sait isyanının oluşturduğu konjonktürün baskısı altında kerhen imzalanmıştı. Ve bir karşı taahhüdü de içermekte idi. İngiltere Sefiri Lindsay anlaşmayı imzalarken Türkiye'de bir daha hiçbir Kürt isyanının çıkmasına müsaade etmeyeceklerini de taahhüt etmişti. Şimdi İngilizlerin yerini Amerika Birleşik Devletleri almıştır. Dolayısı ile aynı vecibeyi yüklenmiş durumdadır. Bırakınız NATO'yu, stratejik ortaklığı, dostluğu veya dayanışmayı, şimdilerde PKK konusunda ne zaman destek talebinde bulunsak -Ki yerden göğe kadar hakkımızdır!- bize oyalayıcı, "Hem o yana, hem bu yana" cevaplar vermektedirler. Bilinmelidir ki Türk kamuoyu bundan rencide olmaktadır!. Bu husus hem Genelkurmay hem de hükümet tarafından gereken açıklıkla ifade edilmektedir. "Anlayana selam olsun diyelim!..." *** ABD'nin Irak seçimleri logaritması birkaç varsayıma dayanıyor: 1- ABD'ye göre Irak halkı 3 unsurdan oluşmaktadır. %60'ı Şii, %20'si Sünni, %20'si Kürt, Türkmen, vs. 2- Bu 3 unsurun çoğunluğu da Amerikan yabancı işgalini pek değil hiç benimsemiyor ama, eğer bir iç savaşa dönüşecek olursa işgali tercih edeceklerdir. 3- Ülkede Sünni hakimiyetinin canlanması yerine herkes ABD düzenini kabul etmeye hazırdır. Buna karşın seçimi boykot edeceklerini ilan eden Sünnileri de tamamen yok farzetmek mümkün değildir. Bunun için aslında kendisi de bir Şii olan Allavi'nin listelerine bir kısım Sünni liderlerini yerleştirmek suretiyle Kurucu Mecliste onların da temsilini sağlaması beklenmektedir. 4- Kerkük'te çoğunluğun teşkil ettiği Cemiyeti Akvam ve BM Örgütü kayıtlarında tesbit ve teyit edilen Türkler çeşitli baskı göçleri ve en son olarak da ABD işgali sırasında kolaylaştırılan gayri meşru Kürt muhacereti, ahvali şahsiye kayıtlarının yakılarak yok edilmesinin sorumluluğu Kürtler kadar işgal kuvvetlerinin mensup olduğu siyasi otoritelere yani ABD'ye terettüp etmektedir... Yukarıda özetlemeye çalıştığımız şartlar içerisinde bu konuda sonuç olarak söylenebilecek olan şudur: Türkiye Cumhuriyeti, Hükümeti ile Silahlı Kuvvetleri ve sivil kurum ve kuruluşları, hasılı tüm kamuoyu ile birlikte tam bir dikkat ve teyakkuzunda öncelik sırasını Irak'taki olayların muhtemel oluşumuna çevirmeliyiz.