Yazılışı, okunuşu, söylenişi, hatta üslubu, yer yer, bölge bölge, yahut ırk ırk veya ülkeler arası belirli değişiklikler, amaç farklılıkları da olsa kavram olarak aslında pek büyük bir önem taşımaz. İslamofobi düpedüz "İslam Düşmanlığı"dır. Çeşitli deyimler ve sıfatlarda kullanılsa bu durumu değişmez. Sebebi İslam'ın kuruluşundan bu yana diğer iki semavi dine mensup olanlar arasında görülen korku, endişe veya tehdittir. Üç semavi dinden en yenisi en mükemmelidir. Düşmanlığı değil insanlar arasında dostluğu, kardeşliği, beraberliği amaçlar. Bugün bütün dünyada Hristiyanlığı yaymaya çalışan misyoner papazların yanı sıra İslam'ı yaymaya çalışanlardan, özel gayret gösterenlerden tek bir örnek bulamazsınız! Bu İslamın hoşgörüsü, inançlarındaki selabet ve ilericilikle izah olunabilir. "Zaman sana uymazsa, sen zamana uyacaksın!" uyarısına İslam'dan başka bir dinde rastlayamazsınız. *** Bugün dünyada birbuçuk milyara yakın Müslüman vardır. Sayıları her gün de artmaktadır. Buna rağmen dünyanın neresinde olursa olsun İslam'ı gözden düşürmek için İslamofobi için başka deyimler ve sıfıatlar kullanılmaya başlanmıştır. Hepsini saymaya yazmaya değmez. Yalnız bir tanesi üzerinde durmakta fayda görürüm. 2001 yılı 11 Eylülünde ABD'de ünlü "İkiz Kuleler"e yapılan saldırıdan sonra İslam'ın adı terör ile eş değerde tutulmaya başlanmıştır ki bu ülkeler ve devletler ve özellikle Bush çapındaki bir devlet adamı için telafisi tarihte çok güç olacak bir hatadır. *** Eğer Türkiye'deki PKK olayını bu sefer muvakkaten bir araya bırakırsak, ABD'nin, İslamofobi yanlışının etkisi altındaki Irak batağından onurlu bir şekilde çıkabilmesi ancak bölgedeki Müslüman devletlerin, en başta Türkiye'nin yardımı ve iş birliği ile mümkün olabilir. Dünyada ayakta duran ve dolaşan üç buçuk milyar insandan bir buçuk milyarı elhamdülillah Müslüman ise bu göz ardı ederek hemen hemen nüfusunun tamamı Müslümanlardan oluşan bir bölgede sözüm yabana yeni bir düzen kurmak hayallerinden kurtulmasını ve gerçeklere yer vermesini dileriz. Bugün AB'deki 34 milyon Müslüman yaşamakta oldukları yeni ülkelerinde iç ve dış politikayı etkileyebilecek bir düzeye gelmişler, parlamentolara ve hükümetlere bile girmişlerdir. Bu konuya haftaya devam edebilmek niyetindeyiz.