Bu haftaki yazıma koyduğum başlık sayın okuyucularımda mutlaka eskilere, Büyük Atatürk'ün ünlü "Gençliğe hitabe"sine bir çağrışım yapacaktır, yapmalıdır diye düşünüyorum. O günleri bugünkü gibi hatırlıyorum. Zamanın ilkel teknolojosi ile görüntüsü filme, sesi de plağa alınabilmişti. Bayram günlerinde arada sırada devlet televizyonlarından tekrarlanarak yayınlanır, heyecanla dinler, maneviyatımız, kendimize güvenimiz güçlenirdi! Bir zamandır sesine hayaline nerede ise hasret kaldık. Halbuki hatırlanmasının bugün artık zamanıdır!.. Sonrası çok geç olur! *** Atatürk'ün bu sözleri, Türkiye'nin devlet ve millet olarak maruz kalabileceği en kötü olasılıkların sıralanmasından sonra söylenmişti. İşte bugün o olasılıkların çoğu ile birlikte yaşıyoruz. Bir Batı hayranlığı, insan hakları teranesi gözlerimizi maskelemiş gibidir. Elimiz kolumuz bağlı eşkıya vahşetinin en akıl almaz örneklerine karşı bile yeterli bir aksülamel gösteremiyoruz! Devlet adamı ileriyi görebilendir. Kimse anasından Devlet adamı olarak doğmaz. Devlet adamı "OLUNUR"! Yabancı politologlar Mustafa Kemal Atatürk'ü değerlendirirken onun siyasi dehasının askeri dehasından dahi daha üstün olduğunda ittifak ederler. Bu değerlendirmeye biz de katılıyoruz!.. Sanırım şimdi iktidardaki hükümet ve başkanı için zamanıdır artık şöyle bir silkinip kalkınmanın ve PKK meselesinin bir an önce üstesinden gelmenin! *** Tarihini tam hatırlamıyorum, vaktim olsa evrakımı karıştırabilsem bulurum. Çok da eski değildir. Bu köşede Kürtler konusuna değinmiştim. Türkler Anadolu'ya geldiklerinde Kürtler Doğu bölgelerimizde vardılar. Aşiret düzeni içerisinde Şeyhlerine, Ağalara bağlı olarak yaşarlardı. Osmanlı akıllı davrandı. Hayatlarına karışmadı. Aşiretlerin Şeyh veya Ağalarını civarındaki Paşalıklara bağlamakla yetindi. Bunlar Devlete olan vergilerini, borçlarını savaş zamanı silahlı ve techizatlı birlikleri padişahın emrine tahsis etmek suretiyle öderlerdi. Bunlara o zamanlar "Dağ Türkleri" denilirdi. Osmanlıdan sonra Cumhuriyet döneminde Atatürk'ün ilhamı ile "Assimilation-Ayniyet" prensibi benimsendi. Türk-Kürt ayrımı terkedildi. Ne Mutlu Türküm Diyene! Prensibi iki taraflı olarak benimsendi. Milli Mücadeleyi başlatan "Sivas" Kongresine katılanların Sivas lisesinin önündeki ünlü grup fotoğrafını gözlerinizin önüne getirin.. Mustafa Kemal'in sağında up uzun kameti ile Kürt lideri DİYAP AĞA'yı göreceksiniz! "Ne Mutlu Türküm Diyene!" sloganı uzun süre olaylara dayandı. Tuttu. Ama bugünkü durum ortadadır! *** Çok sevdiğim eski meslekdaşım Kamuran İnan'dan izin alamadan bir ortak hatıramızı anlatmak istiyorum. Rahmetli Şeyh Selahettin oğlu Kamuran İnan ile zamanın başbakanının oğlu Yüksel Menderes yurddışında beraber okumuşlar. Hariciyeye beraber intisap etmişlerdi. İkisi arasında kıyasıya bir hizmet rekabeti vardı. Başkatiplik sınavında Kamuran İnan daha öne geçmişti. Dışişleri Bakanı Zorlu latife olsun diye mesai saati dışında yakın çalışan arkadaşları bizlerle bir dinlenme molasında iki rakip arkadaşı çağırdı. Yüksel bulunamadı. Kamuran yalnız geldi. Bakan bana Başbakanın oğluna az not verdiğimi ileri sürerken, Kamuran gayet saygılı bir şekilde "Büyüklerimin takdiri! diye konuyu kısa kesmek istedi. Tam o sırada bakanın odasına o tarihte aslen diplomat olmayan üst düzey bir bürokrat özel kalem müdürünün uyarılarına rağmen pişkin pişkin içeri giriverdi. Fatin Bey kızdı ama bir şey söylemedi. Yer göstermemekle yetindi. Adam duvardaki kalorifer radyatörüne dayanarak ayakta beklerken sohbete laubali biçimde karışarak Kamuran İnan'a hitaben "Kamuran bey siz Türk müsünüz Kürt müsünüz?" diye soruverdi. Hepimiz buz gibi olmuştuk. Sayın Kamuran İnan'ın esmer yüzü mos mor oldu. Ceketinin düğmeleri ilikli saygılı bir şekilde ayakda duruyordu. Fatin beyin teklifine rağmen ayakta kalmayı tercih etmişti. Ellerini ceket düğmesi hizasında kavuşturarak gayet saygılı bir tarzda "Efendimiz eğer bu mecliste Türklük, Kürtlük tefriki yapılıyor ise bendeniz Kürdüm efendim!" dedi. Kapıdan çıkmak üzere iken Fatin Rüştü zorla alıkoydu ama suali soran münasebetsiz zatı dışarıya çıkardı. Bu olayı sayın İnan'dan izin alamadan anlattığım için kendisinden özür dilerim. Amacım konuya gerekli bir katkıda bulunabilmekti. Hükümetimizin ABD ile ortaklaşa terör mücadelesini Koordine etmek kararına gelince bunun ne kadar uygun olabileceği konusunda ciddi tereddütlerim vardır. Nedenleri bu haftaya sığmadı.