Eskiden böyle bir yol vardı. Çin'den başlar, Horasan, İran, Türkiye üzerinden Babil'e, Mezopotamya'ya kadar İpek Yolu ile beraber yan yana inerdi. Ulaşım ve iletişimin bu kadar kolaylaştığı bir devirde uzun yollar unutuldu. Mesafeler kısaldı. Orta Doğu kaynaşmaya başladı. Buraları Semavi dinlerin doğduğu, dünyaya yayıldığı, herkesin sahiplenmeye kalkıştığı, dur durak bilmeyen bir karışık bölgedir. Şimdi de Araplarla Yahudiler saç saça, baş başa boğazlaşmaktadırlar. Olan arada kalanlara oluyor. Eskiden buraları Osmanlı'nındı. Gül gibi yönetilir, çıt çıkmazdı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngilizler ile Fransızlar Orta Doğu'ya indiler. Ortalık Petrol kokuyordu, ikinci dünya savaşından sonra Amerikalılar da bütün ağırlıkları ile bölgeye indiler!.. Kıt'a Avrupası ile Deniz aşırı ABD ile gizli ve sinsi bir rekabet işte böyle başladı. Hâlâ da sürer gider ama kimseler kalkıp bir şey söylemez!.. Birbakıma buraları tabu sayılır.. Eskiden olaylara bir tarih düşerler, "Dünya savaşından önce.. Dünya savaşından sonra.." diye anlatırlardı. Şimdilerde geçen Eylül'de ABD'deki müthiş terör olayı, bu tarih referansı yerine geçti oturdu. Artık herkes 11 Eylül öncesi ile sonrasını konuşuyor. Gerçekten de bu tarihin öncesi ile sonrası arasında akla hayale sığmayacak kadar büyük farkları dünyadaki bütün insanlar görüyor, yaşıyor. Bir defa ABD Başkanı Bush, artık eskisi gibi seçimleri kıl payı kazanmış, mahcup ürkek sarışın adam değil, sanırsınız ki kılıcını çekmiş bir Sezar gibi Afganistan dağlarında, mağaralarında Taliban'ın koynunda top sakallı bir Usame'yi vurmaya çalışmaktadır. Av'ını henüz yakalayamamış bile olsa, yatağını, yuvasını bulmuş parçalamıştır. Anglo-Sakso dayanışması, İngiltere'yi Avrupa Birliğine olan -biraz da zoraki- dayanışmadan uzaklaştırmış, ABD'nin yanına daha da yakınlaştırmıştır. Türkiye ilk andan itibaren ayni safta akıllıca yer almıştır.. Almanya hariç AB hâlâ "tereddüt" şarkıları söylemektedir.. Ancak şimdilerde Taliban temizliği sona ereceğine yakın uyanmaya başlamışlardır. Rusya Federasyonu Başkanı Putin bile artık eski bildiğimiz adam değildir.. Texas'ta Bush'ların çiftliğinde sarmaş dolaş, ABD Başkanı ile kuzu sarması gibidir. Sanırsınız ki iki samimi müttefiktirler. Bush, ondan bahsederken "İşte savaşta ayni siperde yan yana olmaktan hoşlanacağım silah arkadaşım!.." diyebiliyor. Koskoca Çin bütün heybet ve azameti ile 11 Eylül'den sonra Terör karşısında ABD'nin yanında görünmeye çalışıyor. Böyle bir atmosfer içinde ABD Başkanının Orta Doğu'da özellikle Irak'ta yarım bıraktığını bitirmek istemiş olması kimseyi fazla şaşırtmamalıdır. Afganistan, Taliban, ve biraz da Pakistan işlerini bir düzene koyduktan ve Usame'yi ölü veya diri yakaladıktan sonra, Bush, yakınlarımıza mutlaka inmek isteyecektir. Bu bizim hoşumuza giden bir ihtimal değildir. Bunu çok defa açık açık söylemişizdir. Irak bizden kopmuş, şimdi dipkomşumuzdur. Baba Bush'un başlattığı meşhur "Çöl Fırtınası" sırasında ekonomimizin canı çok yandı. Yaranın merhemini hâlâ bulamadık.. Krizler arasında yaşıyoruz. Bunun başka bir çözüm yolu yok mu? Elbette ki vardır. Bush, Başbakan Ecevit'i Washington'da ağırlamak istemiş. Yunanistan'ın Mister Smitis'i daha erken davranıp Beyaz Saray'a koşuyor. AB içinde iki yakını var.. Biri İspanya Kralı Juan Carlos, eniştesidir. Öbürü de doğuştan Türk düşmanı eski Fransız Cumhurbaşkanı, şimdilerde yeni kurulan "Avrupa Konvansiyonu-Kurucu Meclisi" başkanı Giscard D'Estaing o da enişte sayılır. Karamanlis döneminde kendisine "dayalı döşeli-bien garni" küçücük bir adacık hediye edilmişti!.. Ecevit'in işi zor olacaktır. Birincisi, dost ve müttefik ABD'nin Kabil dönüşü Babil üzerinden geçerken bize ve bölgeye bir zarar vermemesi, ikincisi ise Kıbrıs konusudur. Bereket versin Başbakan her iki konuyu da iyi biliyor, ev sahibi ile tercümansız konuşabilecek mükemmel bir Amerikancası var.. Daha da güzeli, bugünlerde Allah nazardan saklasın, pek formunda görünüyor...