Kapris!..

A -
A +

Bu, yabancı kökenli bir kelime ama bir çok dillere ve bu arada Türkçemize öylesine pervasızca yerleşmiş, kullanımı öylesine yaygınlaşmış ki onu kaldırıp yerine bir başkasını koymakta zorlanıyorsunuz.. Geçen 19 Şubat'ta Çankaya'da MGK toplantısında olan bitenler yüreklerimizi ağzımıza getirmiş, hepimiz çok üzülmüştük. O günkü olanlara ve olayı meydana getirenlere şimdilerde serin kafa ile bakmaya çalışıyorum. Buna bir lugat arıyorum, bulamıyorum. Aklıma "Kapris"ten başkası gelmiyor. Ama böylesi bir yakıştırma veya yakınlaştırmanın anlı şanlı Hükümet veya Devlet Başkanlarından ziyade alımlı, çalımlı, zengin rengin ve değişim mizaçlı hanımlar, kadınlar için kullanıldığını düşündüm. Olmaz dedim. Tereddüte düştüm. Yarım asırdan fazladır benden ayrılmayan ünlü Littre Lugatine baktım. Bu kelime meğer "capra" dedikleri keçiden gelirmiş.. Latince kökenli imiş, önce İtalyanlar tarafından keçinin özelliklerine, tabiatine, mizacına, çevikliğine çağırışımlar yapan kinayeli benzetmeler için kullanılır olmuş, derken Fransızların eline, diline düşmüş. Onlar da aslında değişik mizaçlı, ani kararlar alan, değişken ve inatçı tabiatlı bu yaratığı kendi mizaçlarına göre bir güzel giydirip kuşatmışlar, bir "Capra-keçi"den bir kelimeler ailesi üretmişler.. Kapris işte bu aileden biri olarak hemen bütün yabancı dillerde yer etmiş, yerleşmiş.. Bu konuda bazı örnekler de verilmiş "bir çocuğun kaprislerine uymak.." "Giyimde kuşamda, yaşamda modanın kaprislerine kapılmak.." Veya "Bir kadının kaprislerine tahammül etmek." gibi deyimler ile daha çok Fantezi, yani olağanın dışında, yahut pervasızlık anlamında kullanılır olmuş. "LittrÇ" ile yetinmedim, bir de bizim Dil Kurumunun "Türkçe Sözlük" kitabını açtım. "Kapris"in karşılığı olarak "geçici, düşüncesizce, değişken istek, huysuzca davranışlarda bulunmak" diyor. Örnek olarak da Aka Gündüz'den bir alıntı yaparak, "Ben buraya kendi kaprisimle, irademle geldim" diyor.  Aslına bakarsanız iki lugatten ne biri ne öteki 19 Şubat MGK toplantısında olan biteni tam anlamı ile ifade edemiyor ama yine de dolaylı bir fikir veriyor. Çankaya Krizi zaman içinde dalgalanmaya bırakıldı. Başlamadan sona eren bu toplantıda Kurul'un üniformalı üyeleri övülecek bir vakar ve davranış örneği sergilediler. Kimilerin Hükümet, kimi başkalarının da Devlet krizi olarak nitelendikleri bunalımın, sanki hiçbir şey olmamış gibi sadece bir hafta içinde atlatılması bu sayede mümkün olabildi. Tabii "hiçbir şey olmamış gibi" deyimi söz gelişi kullanılmıştır. Aslında çok şey olmuştur. Binlerce yıldır baş üstünde taşıdığımız "Devlet" kavramı yara almıştır. Halkın tansiyonu dolar kuru gibi bir fırlayıp bir inmiş, daha çok yükseklerde kalmayı yeğlemiştir. Halkın cebinden, varlığından bir gecede %30'dan fazlası bir semt-i meçhule doğru uçmuş gitmiştir.. Arkalarından "biraz itilerek de olsa" istifa etmeyi düşünebilen sadece iki fakir Bürokrat bulunabilmiştir. İstikrar Programı sil baştan edilerek yenisi aranmaya başlanmıştır. Bu konuda en deneyimli ülkenin Türkiye olması gerekirdi. Ben şahsen dört tanesini yaşadım. En iyileri 4 Ağustos 1958 ve 24 Ocak Kararları idi. Şimdilerde işin kolayına ve günlük olanına giderek ipleri IMF'nin insafına terketmiş, kendimiz kısır koalisyon hesaplarının içine gömülmüş durumdayız. Arapların "Yalellisi" gibi bir "Cotterelli"dir tutturmuş, bir semt-i meçhule doğru gider gibiyiz!  Ekonomist formasyonlu değiliz, ama 40 yıllık diplomaside hasbel kader hep ekonomik uğraşlar içinde haşir neşir olduk. Bu yüzden bir tarihte kızımın ULB ders kitaplarından "Econometrie" öğrenmeye kalkışacak kadar ölçüyü, endazeyi kaçırmış, hekimlerin tavsiyesi ile yeniden Mülkiyedeki Hasan Saka'nın Henry Truchy'den adapte takrirleri ile yetinerek baş dönmelerinden kurtulmuştum. Diyeceğim, biz böylesi İstikrar Programlarının, özellikle 1958'de yapılanın en faal şekilde içinde bulunduk. Ekonomi Yazarımız Kemal Cantürk de şahittir. O da yazsa ne iyi olur. Bu programların ön şartı para değerinin gerçekçi biçimde ayarlanması, dış borçların zamanında ödenebilmesini sağlamak için de bunların rahatça ödenebilecekleri zaman içinde yayılması, faizlerinin indirilmesi ve sonunda programın uygulanması için de ayrıca mali destek sağlayabilmektir.  İstikrar programı tepe taklak oldu. Ama çok şükür Ecevit'in üç ayaklı Hükümeti sapa sağlam yerindedir. İstifa filan da söz konusu değildir. Sonra millete ve tarihe hesap vermek zor olurdu?! Yurtdışından Türk uzman getirince işler düzelir diye düşünülüyor. İnşallah diyoruz. Eski ağıza yeni taam.. Ama celalli cesaretli medyamız sayesinde adamı şimdiden yıprattık.  Bu haftaki yazımızı iki büyük Devlet adamından birer satırlık iki alıntı yaparak bitirelim: "En iyi Hükümet, insanları kovalayan değil, kendi peşinden sürüklemesini bilendir!" Bu Montesquieu'nün sözüdür. İkincisi Deli Petro'nun hayran olduğu ve kendisine devlet yönetimini öğretmesi karşılığında Rusya'nın yarısını vermeye hazır olduğunu söylediği ünlü Devlet ve Din adamı, Cardinal de Richelieu'nündür. "Devlete en çok hizmet eden Hükümetler, az konuşup çok iş yapanlardır!." diyor. Sanırım ikisine de katılmamak mümkün değildir. Son cümleyi İngilizlerin Dizbağı Nişanındaki bir ibare ile bağlayalım "HONNY SOİT QUİ MALY PENSE!." Yani, "Kötü düşünen utansın!.." Kurban bayramınız kutlu olsun efendim...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.