AK Parti liderinin, eskilerin "hile-i şeriye" benzeri uygulamalarla Meclis dışında bırakılmasını asla tasvip etmediğimizi burada yazdık çizdik, ama şimdi "Meclis dışından Başbakan" düşüncesinin de tamamen karşısında olduğumuzu aynı açıklıkla belirtmek isterim. Sırası gelmiş iken seçimlerin hemen sonunda bazı yabancı ülkelerden Sayın Erdoğan'a yapılan davetlerin gerçek anlamını ve amacını anlamak zor değildir. Keşke diyorum Sayın Erdoğan bu davetlere icabet etmekte bu kadar aceleci olmasaydı. Hiç olmazsa hükümeti kurmuş bir partinin lideri olarak sere serpe gidebilseydi! Halen dünyanın Türkiye'yi de sıkı sıkıya kavrayan ve kapsayan siyasi konjonktürü ve özellikle stratejik "Concept"i, tarihte görülmemiş bir hızla değişmekte ve gelişmektedir: Türkiye bu ortamın tam ortasındadır. Karar zamanı ve anındayız! Önce: 1- Avrupa Birliğine mutlaka gireceğiz!. (Bakmayınız siz Giscard d'Estaing'in densiz sözlerine, şahsen de tanıdık. Cemaziyülevvelini biliriz. Asilzadelerin kılavuzu sayılan ünlü Gotha almanağında yeri bile olmayan bir çiftlik ağasıdır. Muhayyel bir AB devletinin aklınca başkanlığına oynamaktadır. 2- Irak'taki Saddam konusu bir şark çıbanı gibi olgunlaşmış, artık patlama noktasına gelmiştir. Geçen hafta BM Güvenlik Konseyinin ittifakla almış olduğu karar, sözüm ona parlamento tarafından reddedilmiştir. Yanı başımızdaki bu ülkede mutlaka bir askeri müdahalenin yapılacağı kanısı artık yerleşmiştir. Rusya'daki tiyatro baskınında kullanılan zehirli gaz olayı bu konuda dünya kamuoyunu birleştirmeye yardımcı olmuştur. Türkiye bu seferki müdahaleden kaçınamayacaktır. Hazırlıklı olmakta her bakımdan daha çok fayda vardır. 3- Başkan Bush'un Irak'a müdahale tutkusu yakın zamanlara kadar hem kendisine hem ülkesinin saygınlığına gölge düşürecek ölçülere varmıştı. Geçen yılın 11 Eylül olaylarından sonra durum değişir gibi oldu. Başkanlık seçimlerini ancak beş on oy farkı ile o da mahkeme kararı ile kazanabilmişti. Şimdi durum değişti. Geçen hafta yapılan kısmi eyalet seçimlerinde hem temsilciler Meclisi hem de Senato da ekseriyeti sağladı. Fransa'yı, Rusya'yı, hatta Çin'i bağladı. İngiltere zaten doğuştan beraberdi. Sıra Türkiye'ye geldi. Ağırlığımızı iyi tartarak ve işimizi sağlama bağlayarak yola çıkalım diyoruz. Lozan'dan sonra Kuzey Irak ve özellikle Musul ve Kerkük bize gelmek üzere idi. Cemiyeti Akvam'ın özel raporu bu yönde idi. Serkldoryan kulübünde İngiliz Sefiri Lindsay ile bezik oynarken kaybetmiştik. (Bk. O.G'nin Hürriyet Gazetesinde 6 gün tefrika edilen "Mim Dosyası.. Musul gibi Mim!.." araştırması.. 4- Kıbrıs dosyası bu dönemde artık nihai bir sonuca bağlanmak durumundadır. Bu konuda çok zikzaklar, yanlışlar yaptık. Anlaşılmaz havsala almaz biçimde Zürich ve Londra anlaşmalarının uluslararası meşruiyet kazanmış, BM'ce kayıtlanmış hukuki zemininden kaydırılmış gibi idik. Şimdi Koffi Annan'ın son önerisinde benzeri bir taamın buruk lezzetini damağımızda, daha doğrusu Dimağımızda hisseder gibi oluyoruz. Bu çok önemli konuyu da bu kargaşa arasında ihmal etmemek durumundayız. Politika, fırsatlardan faydalanmak sanatıdır.