Kaygan zeminde yürümek zordur. Araç, gereç kullanmak daha zordur. Ama bunların hepsinden daha zor olanı toplumun oluşturduğu kaygan zeminde politika yapmaktır. Tarihte örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. Üçüncü bin yılların başlangıcından bu yana milletlerarası politika şimdiye kadar örneği görülmemiş bir kaygan zemin ve ortam içerisinde gelişmektedir. Klasik politik ve hatta sosyal ve ekonomik ideolojiler bu zemin üzerine sağdan sola, soldan sağa yalpalayarak kaymakta, âdeta birbirine tutunarak, asılarak ilerlemeye çalışmaktadırlar. Bu olgu dünyanın hemen tüm ülkelerini kapsamaktadır. Bunun başlangıç yıllarını 1980'li yıllara kadar geri götürenler olduğu gibi Miladi tarih olarak 11 Eylül 2001 İkiz Kulelerin ve Pentagon'un uğradığı terör olaylarından başlatanlar da vardır. Bugün ne bizdeki sol eskisi gibidir, ne de Fransa'daki Sosyalizm 1980'li François Mitterrand dönemindeki soldur. Bu, kendi partisi içinde yerini bir başkasına devretmek kararını almış olan Tony Blair için de geçerlidir... ABD'ye gelince orada durum daha da karışıktır. Orada Milad 2001 yılının Eylül'ü olmakta devam etmekle beraber politikanın ayakları birinci ve ikinci Irak seferleri ile tehlikeli bir bilinmezlik kazanmıştır. Dünyanın en ünlü politologları Başkan Bush'un ikinci dönem başkanlığını ikinci yarısında çok büyük zorluklarla karşılacağı kehanetini savunmuşlardı. Siyaset bilimcilerin fal bakar gibi söyledikleri bugünkü durumda doğrulanıyor gibidir!.. Başkanın kendi ülkesindeki kotası hızla düşmektedir. Son yapılan eyalet seçimlerinde eskiden beri geleneksel olarak Cumhuriyetçilerin tekelinde olan başkanlık bu sefer Demokratlara geçmiştir. Başkan Bush'un Irak mecarası, özellikle "Genişletilmiş Orta Doğu" tasarımı ne kendi ne de dünya kamuoyunda olumlu bir yankı uyandırmaktan çok uzaklardadır. Türkiye, Lübnan'a asker yollama kararını almıştır. Bu Osmanlı İmparatorluğunun vârisleri ve aynı zamanda Orta Doğu bölgesine yakın olmak dolayısı ile bizim için kaçınılmazdı!.. İnşallah hayırlı olacaktır!.. *** Politikada kayganlık halen Fransa'da muhafazakâr De Gaulle'cüler ile Sosyalist Partisi arasında cereyan etmektedir. Önümüzdeki baharda Başkanlık seçimleri yapılacaktır. Jeaques Chirac'ın yerine halen içişleri bakanı ve parti başkanı Macar asıllı Sarkozi hazırlanmaktadır. Parti başkanı olduğuna göre adaylığı kuşkusuz gibidir. Türkiye'ye hiç de tatlı bakmayan bu zatın karşısına Sosyalistler henüz resmen bir aday çıkarabilmiş değillerdir. Ama şimdiki halde bir Hanım Sosyalist Segolene Royal bu role çıkmış durumdadır. Konuşmalarını TV'den izliyorum. Çoğu zaman ikisinden hangisinin Sosyalist hangisinin De Gaulle'cü olduğunu anlamakta tereddüt ediyorum. İkisi de birbirinin cebinden değilse bile aklından bir şeyler çalmaktadırlar. Arada bu kargaşadan faydalanarak aşırı sağcı Jeanh Marie Lepen çıkarsa yalnız Fransa değil bütün Avrupa karışacaktır. Fransa'nın politikası oldum olasıya Yunanistan'ı aynı yönde etkiler... Mitterrand zamanında Yunanistan'da Papandreular gelmişti. 2'nci Chirac'tan sonra, sağ partiler güçlendi. Karamanlis sülalesi geldi. Şimdi ne olur? İnşallah hayırlısı olur. Türkiye'de şu mübarek ramazan ayında politika zemini sanırım geçmişte hiç olmadığı kadar kaygandır. Bu atmosfer içinde Başbakanımız Beyaz Saray'a gitti. Zemin ve zaman Bush için ne kadar elverişli ise bizim için o kadar elverişsizdir. Bush zor durumdadır. Verici olmaktan çok alıcı, isteyici olmak durumunda olacaktır. PKK terörü konusunda eski bir generali Koordinatör atamaktan öteye hiçbir şey yapılmadı. Biz de atadık, sanırım acele ettik. İkisi neyi koordine edecekler? PKK bizim sorunumuz, bizim işimiz!.. Kendimiz halledebilmeliyiz! Kamuoyunun daha doğrusu milli vicdanın tahammül sınırını daha fazla ihmal edemeyiz!. Bizde politika kayganlığı daha tehlikeli olabilir. Dikkat gerekir. Altı ay sonra Çankaya'ya oturacak Başkanı seçeceğiz. Ondan altı ay sonra da Parlamento seçimleri yapılacak! Umarım burada siyasi sağduyu hakim olur. Zira bu bir siyasi tercih konusudur!..