Yeniden düzenlenmesi tasarlanan, dillerde, zihinlerde şu günlerde ziyadesi ile dolaşan "Genişletilmiş Yeni Orta Doğu" yerleşim planında mesken tutacak ünlü güçlü, yeni komşumuz henüz daha tam yerleşemeden mahallede ortalığı büyük bir şamata patladı. Mahallenin şımarık, hoyrat çocuğu İsrail, bir hiç yüzünden ortalığı kana boymaya başladı. Al Fattah, Hamas dedi Filistin'i vurdu. Hizbullah dedi zavallı Lübnan'ı insafsızca ve insanlığa taban tabana ters düşen yöntemler kullanarak bir zamanlar "Orta Doğu'nun İsviçre'si" Beyrut'a bombalar yağdırdı. Yüzlerce insanın ölümüne sebep oldu. Niyetinin buraları İslam'dan arındırmak ve yerleşim planına hazırlamak olduğu anlaşılıyor. Etraftan ne yakından ne uzaktan Türkiye'den başka bu şımarığa "Dur otur" diyebilen kimse yok. Biz de ne yapalım önce kendi evimize bir çekidüzen vermek, kapı önlerini bir silip süpürmemiz gerekirdi. Yapamadık. PKK çıbanını artık neşterlemek zamanı idi yapamadık. Kuzey Irak'ta sıcak takip hakkımızı kullanmadan önce ağzımızı tutamadık. Onun bunun, yabancı sefirlerin kabul edilemez beyanları ile karşılaştık. Her gün bir yeni haber: Mayınlara çarparak şehit olanların ardından yakılan ağıtlardan başka bir şey yapamıyoruz. Bu mayınlar Kuzey Irak'ta değil bizim topraklarımızda! Üstelik kimlerin yerleştirdiğini, kimlerin yardımcı olduklarının ilgili makam ve kimseler tarafından gerçeğe çok yakın bilindiği de biliniyor. Bu ölüm makinesi mayınları bizzat onlara toplattırmamız gerekir. Türkiye'de Türk vatandaşı, kökü kökeni, dini imanı ne olursa olsun Türk'tür. Bu vatanın evladıdır. Bunu ortaklaşa, tabir caizse "İmece" usulü ile yapabilmeliyiz! Anlaşılan 30 Ağustos'a kadar da beklememiz gerekecek. İsrail'in gösterdiği cesaretin yarısını gösterebilsek bu mesele şimdiye kadar çoktan ve kökünden halledilebilirdi kanaati kamuoyunda yerleşmeye başlamıştır. Bu dikkat çekici bir oluşumdur! İsrail neden ve ne amaçla bu kadar şamatalı bir gösteri yapıyor? Sebebi ortadadır. Yeni Orta Doğu'nun muhtemel yeni patronuna "Burada güvenebileceğin bir tek ben varım!" demek istiyor. Arkadan Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin sesleri duyurulmak isteniyor. İkisinin de Türkiye'nin muhtemel bir Kuzey harekâtına karşı "Celallenmeler" bizi bir bakımdan düşündürmesi lazım. Bu iki adamın ceplerine kırmızı renkli diplomatik pasaportları yerleştiren biz değil mi idik? Konu ile ilgili son Roma Konferansına son anda olsun katılabilmemiz yine de bir başarıdır. Bu bölgeyi şimdiki hali ile şekillendiren birinci dünya savaşında İngiliz casus ve uzmanları ile Fransız diplomatlarıdır. Planlar birkaç defa değişmiş, ama esas kalmıştır. Bu planlamadan sonra Mondros Mütarekenamesine göre Türk ve yabancı kuvvetlerin oldukları yerde kalmaları gerekirdi. İngilizler dinlemediler. Kuzey Irak'ı ilhak ettilerdi. Amacımız bu acıklı konuyu deşmek değil, tarihten ders alabilmeyi hatırlatmaktadır! Orta Doğu'nun yeni düzenlenmesinde Türkiye'nin karar mekanizması dışında tutulması bir facia olur. Bir de İran vardır. Yönetim şekli, Batı'ya bakış açısı ne olursa olsun Türkiye gibi bu bölgeye komşu bir devlettir. Yeni Plan Körfez ülkelerini de kapsamaktadır. Orada İran da vardır. Körfezin bir adı "Halici Arabi", öbürü ise "Halici Farsi"dir! Bu bakımdan İran'ın da Batı ile ABD ile karşılıklı celallenmek yerine makul bir noktada mutabakata varmalarında Genişletilmiş Orta Doğu Düzeni'nin selameti için sayılamayacak kadar fayda vardır!..