Kopenhag zıtlaşması

A -
A +

Bu yazımı, Kopenhag Zirvesi'nden bir gün önce yazmak durumunda kalıyorum. Artık hatası da sevabı da üzerimdedir. Kabulleniyorum.  1- Müzakere tarihi konusunda ısrarlı ve kararlı davranmakta iyi ettik. Tam 49 yıldır bekliyoruz. 1963'te ortak üye olduk. 5 yıldan beri de AB ile tam bir Gümrük Birliği içindeyiz. Arkalardan gelen geçti biz hâlâ yerimizdeyiz!. Olmaz böyle şey!. 2- AB Kriterlerine uyacağız diye başta Anayasa olmak üzere kanunlarımızı delik deşik ederek değiştirdik. Bunları zaten kendiliğimizden ve kendimiz için yapmak gerekirdi. Dolayısı ile isabet ettik. 3- Kıbrıs meselesi bir çözüm bekliyordu. Bizce BM'ye kayıtlı 1960 Zürich ve Londra Anlaşmaları hâlâ hukuken yürürlükte idi. Ama 1974'ten bu yana bizim sebep olmadığımız olaylar yüzünden yerini De Facto iki bölgeli bir zemine bırakmıştı. Türkiye ile Yunanistan'ın müştereken üyesi bulunmadığı uluslararası hiçbir kuruluşa katılamazdı. AB Yunanistan'ın oyununa gelerek Adanın Rum kesimini sanki Kıbrıs'ın tamamını temsil ediyormuş gibi içine almaya kalktı. Uluslararası bir suç işlenmekte olduğu sanırım yeni yeni anlaşıldı.. BM'nin akıllı genel sekreteri Kofi Annan taraflara yeni bir uzlaşma tasarısı sundu. Bu Zürich ve Londra Anlaşmalarının lafzına değilse bile ruhuna çağrışımlar yapan, üzerine konuşulabilir bir metindi. Türk tarafı olarak müzakeresini de kabul ettik. Bizim taraftan durumun özeti, sözün özü budur. Karşı tarafın, yani AB'nin daha doğrusu Almanya ile Fransa'nın durum ve tutumlarına gelince mutlaka Tarih'in aydınlatıcı ışığına ihtiyacımız vardır. Amerika Birleşik Devletlerinin kuruluşu, bugünkü durumuna gelişini gelmişi, geleceği ile iyice incelemek, öte yandan da AB üyeleri ve özellikle Almanya ve Fransa'nınki ile karşılaştırmakta sayılamayacak kadar çok faydalar vardır. Doğrudur veya yanlış sayılır ama tarih aynasında benim görebildiklerim şunlardır:  1- Avrupa beş kıtadan en eskisi, Amerika ise en yenisi en son keşfedileni ve en az bilinenidir. İnsanları büyük çoğunluğu Anglo-Saksonlar olmak üzere Avrupa kökenlidir. Sonraları göç Afrika ve Asya ve diğerlerine de yayıldı. Yerli halktan Kızılderililer ise yok denecek kadar azaldı. Şimdilerde şurada burada turistik amaçlı bir korunma altındadırlar. "Beyaz-Anglo Sakson-Protestan" tanımlarının baş harflerinin oluşturduğu Wasp'lar "Avrupa Kökenli" damgası ile hakim unsur sayılırlar. İç savaşları, Lafayyett hikayeleri bir yana Amerika'nın kısa sürede başta ekonomi olmak üzere her alandaki gelişmesi Avrupa'yı, özellikle kendisini oldum olasıya oraların doğal hakimi sayan Almanya'yı tedirgin etmeye başladı. Amerika'da Alman kökenli göçmenler de vardı. Buna rağmen özellikle 1800'lü yıllarda bir sürtüşme başladı. 2- Birincisi 1914-18, ikincisi 1939-1945 yılları arasında Avrupa'da Almanya'nın sebep olduğu iki dünya savaşı çıktı. İkisini de söndürmek, yaraları sarmak ABD'ye düştü. Bu iki savaşın aslında bir tek olduğuna inanılır. Pek de yanlış sayılmaz. Bu bakımdan ABD Almanya'yı kontrol altında tutabilecek bir Avrupa Bütünleşmesini destekledi. 3- İngiltere buna istemeye istemeye ama sonradan Fransa'nın sert engellemesine rağmen zorla girebildi. Hâlâ ihtiyatlı tutumunu terkedebilmiş değildir. Bu yüzden olacak AB içerisinde bir Truva Atı görüntüsündedir. ABD, AB'yi her dara geldiği, başı sıkıştığı zaman yardımına koştuğu yaşlı, fakir bir akraba, AB ise ABD'yi acı kuvvetli ama deneyimsiz acemi bir oğlan çocuğu gibi görmekte devam eder!.  Böyle bir konjonktür içerisinde Kopenhag zirvesinde haklı olarak istediğimiz ve ısrar ettiğimiz 2003 yılında müzakerelere başlamak konusunda ABD desteğine acaba gereğinden fazla mı bel bağladık? AB artık kendisini kimsenin yardımına muhtaç olmayan bir bütün, Amerika Birleşik Devletleri'ni de olsa olsa eşit bir Partner olarak görmektedir. Bu düşünce doğrudur veya değildir, ama halen gözle görünen bir gerçektir. 1963'te bugünkü AB'nin babası Avrupa Ekonomik Topluluğuna ortak olurken arkamızda ABD yoktu. Şimdilerde bu desteği yanımızda ve arkamızda bulmuş olmanın tabii ki bir zararı yoktur. Ama bunu kullanırken acaba bir taktik hatası mı yaptık? Amerikan desteğinin dozunu mu fazla kaçırdık? diye düşünmekten de kendimi alamıyorum!. Herşeye rağmen umutsuz değilim. Fransa aklından çok kalbi ile konuşur. Çok duygusaldır. Ama sonraları aklı selimini kullanır. Tarihi canlandırır. Türkiye'siz bir Avrupa Haritasının ne anlama geleceğinin şuur ve idrakine ulaşır. Ne olursa olsun Kopenhag kararları ne AB ne de Türkiye için bir son değildir. Hayırlısını diliyoruz. AKP takımını da bu gayretlerinden dolayı kutluyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.