İran bizim bin yıldan beri dip komşumuzdur. Mezhep farkları olsa da dinimiz birdir. Dillerimiz de birbirine yakın sayılır. Arada etkileşme vardır. Birbirimizi severiz, sevmeyiz, ama yüz yıllardır kavga da etmeyiz!.. 4'üncü Sultan Murat döneminde 1639'da yapılan Kasrı Şirin Anlaşmasından bu yana aramızda savaş olmamıştır. *** Mustafa Kemal ve arkadaşları Milli Mücadele sonrasında Türkiye Cumhuriyetini ilan ettikleri günlerde İran'da Şah'a baş kaldıran Rıza Pehlevi adındaki binbaşı, gözlerini Mustafa Kemal Atatürk'e çevirmiş "E şimdi ne yapmak lâzım?"der gibi idi. Atatürk hemen yakın çevresinden Memduh Şevket Esendal'ı acele Tahran'a gönderdi. Rıza Pehlevi'ye, devirdiği Şahlık düzeninin yerine bizdeki gibi bir Cumhuriyet kurması tavsiyesinde bulundu. Memduh Şevket Bey başarılı olamadı. Adam kendisini Şah ilan ederek bir buçuk kuşaklı Pehlevi hanedanını kurdu. Ama aklı fikri Atatürk'ün yaptığı ve yapmakta olduklarında idi. 1930'lu yılların ortalarında kalabalık bir heyetle Türkiye'ye geldi. Atatürk ona bütün Türkiye'yi gezdirdi. Yapılanları ve yapmak istediklerini anlattı. Rıza Şah tatlı bir adamdı. Azeri kökenli tatlı bir Türkçe ile "Mirim, biraderim, sen burada ne yaptı isen ben de İran'da aynı şeyleri yapacağım!" diyerek memleketine döndü. Türkiye'de gördüklerinin tam tersini yaptı. Bir karısı vardı, üç tane daha aldı. Yabancılara ait malları kamulaştırdı, çoğunu kendi üstüne yaptı. Ama ne olursa olsun bu ziyaret iki komşu ülke arasındaki yakın ilişkileri sıklaştırdı. Atatürk "ilk yurt dışı seyahatini İran'a yapmayı" vaat etmişti Kısmet 1955'de Celal Bayar'a düştü. Ondan sonra adet oldu idi. Her iki ülkede iktidara gelen hükümetlerin Başbakan ve Dışişleri Bakanları ilk dış ziyaretlerini birbirlerine yapar oldular idi. *** Bu haftaki arzımın giriş bölümünü sırf hatırlatmak kabilinden başa aldım. Başlıktaki sualin sahibi 1970'li yılların ortalarına doğru o hayli karışık, kalabalık günlerde Naim Talu hükümetinin yerine kurulan Ecevit kabinesinde Dışişleri Bakanı olan Prof. Turan Güneş'tir. Birlikte Tahran'a gittik. O yılların baş konusu petrol ve transit yolları idi. İran'ın bize katre petrol vermeyeceğini bilmeyenimiz yoktu. Onu akarsular ile petrolü karşılaştırıp güney ve Körfez komşularımızla halle çalışıyorduk. Ama İran'da başlayıp Türkiye üzerinden Batı'ya gidecek çift yönlü otoyollarında İran'ın da çıkarı vardı. Buna rağmen Şah Muhammet Rıza yine de güçlük çıkarıyordu. Uluslararası sermaye hazırdı. Türkiye'ye heyetlerin biri gelip öbürü gidiyordu. Hariciyede konu ile ilgili dairelerin başı olarak ben de Tahran ziyaretinde Bakana refakat ettim. Şah'a yüz yüze anlatacaktık. Turan Güneş bu işlerden pek hoşlanmazdı. Bilmezdi de. Ben anlatacak o bastıracaktı. Şah'ın karşısında Tahran sefirimiz ile üç kişi idik. Şah konusunu iyi bellemişti. Projeyi engellemek için bin dereden su getiriyordu. Turan Güneş'in canı sıkıldı. Hiç kompleksi yoktu. Birdenbire bu yazının başındaki soruyu. "Majesteleri İsrail hakkında acaba ne düşünüyorlar?" diye soruverdi. Şah şaşırdı. Cevap vermekte çok ama çok zorlandı. Konuşmasına otoyollardan devam etmek yollarını denedi. Güneş ısrar edince bir çıkış yolu olarak "Peki siz ne düşünüyorsunuz?" diyerek soruyu tersine çevirdi. Turan Güneş'in hiç kompleksi yoktu. Oturduğu yerde şöyle bir toparlananak sanki Tevrat'tan okuyormuş, veya üniversitede ders veriyormuş gibi İsrail'in günümüzde halen sergilemekte olduğu durum ve tutumu sakin sakin anlatmaya başladı. İran Şahı konuyu sevmiyor, konuşmak istemiyordu. Konuyu değiştirmek, tekrar İran'ı, Kafkaslar'ı Türkiye üzerinden Batı'ya bağlayacak paralı otoyolları projesine getirmek istemişti. Yukarıda değindiğimiz ve çoğumuzun da bildiği gibi Turan Güneş'in hiç kompleksi yoktu. Dışişleri Bakanlığına oturduğu ilk günlerde İran Büyükelçiliğinden bir yazılı nota gelmiş, "Majesteleri İran Şahı'nın sıfat ve unvanlarına bir de 'Ariamehr' tanımlanmasının konulması gerekeceği" rica ve iltimas ediliyordu. Turan Güneş kazmıştı. Ariamehr "Ari'lerin güneşi" de ne demek oluyordu?!. Ben de 'ari'yim ama benim göneşim kendimde.. Soyadım bile Güneş diyordu. Yazışmalarda bu unvanın kullanılmasını düpedüz yasaklamıştı. *** Türkiye'nin Dışişleri Bakanı ve Kıbrıs'ta 1974 Barış Harekatı'nı kızı Ayşe'nin "tatile çıkabileceği" parolası ile başlatan Turan Güneş İsrail hakkında düşündüklerini İran Şahı'na tane tane anlatmaya başlamıştı. Ama bizim bu anlattıklarını bu hafta aktarabilmek için köşede yerimiz kalmadı. İnşallah başka bir sefere diyelim. Zira bugünkü olaylar onu inanılmaz ölçülerde doğrular yönde gelişmektedir.