Hayırlısı ile yeni bir yıla daha başladık. 2004 yılının başta yüce milletimiz olmak üzere bütün insanlık alemine içte, dışta, kavgadan, savaştan, terörden, korkudan, açlıktan, sefaletten uzak, refah içinde bir hayat diliyoruz. Acaba çok mu istiyoruz?. Ben sanmıyorum ama daha da mütevazı olmak gerekiyorsa, "Gelen gideni aratmasın!" temennisi ile de yetinebiliz!.. *** İnsanlar, milletler arasındaki kavgalar, savaşlar artık 1900'lü yıllarda kaldı diye düşünüyorduk. Umarım ki yanlış düşünmüyorduk. Ama dünya politikasındaki nirengi noktaları, ekonomik, politik ve stratejik denge hesapları birden değişti. Kutuplar yer ve renk değiştirir gibi oldu. Rusya ve Çin siperde kalmayı tercih eder gibi davrandılar. ABD kovboy filmlerinde görmeye alıştığımız ve sempati duyarak izlediğimiz "Tek Süvari" olarak etrafına hükmetmeye başladı. Avrupa Devletleri aralarında toplanarak, asırlardan hatta tarihi kadimden bu yana belki yüzlerce defa denenmiş bir hayalin peşine düştüler stratejik alanda değilse bile hiç olmazsa ekonomik alanda dengeyi kurabilecek bir kutup kurmaya çalıştılar. Bugünlerde hem bizde hem dünyada en çok konuşulan AB-Avrupa Birliği dediğimiz, işte budur. Başlangıçta inanınız böyle bir şeyi akıllarına bile getirebilmiş değildiler. Ama insanın iştihası asıl yemeğe başladıktan sonra açılırmış!. AB de öyle oldu. En azından Federal bir Avrupa Devleti kurarak dünya siyasetinde ekonomiko-stratejik bir kutup oluşturma hevesine kapıldılar. ABD'ye sadece bir partner değil aynı zamanda her alanda rakip değilse bile MÜSTAGNİ (karşı) bir duruma girmeyi tasarladılar!. Bu aslında saygı duyulacak bir davranıştır. Türkiye Tanzimat'tan beri Batı'ya yönelmiştir. 1957 yılında 6 Avrupa ülkesi Roma Antlaşması ile aralarında AET Avrupa Ekonomik Topluluğunu kurdukları zaman bunun bugünkü gibi bir Avrupa Birliğine çok yaklaşabileceğini tahmin edebilen hemen hiç kimse yoktu. AET'ye ilk ortak üye Yunanistan ile Türkiye olmuştu. Yunanistan bugün AB üyesidir. Görünüşe göre Kıbrıs'ın Rum tarafı da Mayıs ayında girecektir. Türkiye ile katılım müzakereleri için tarih verilmesi de Kıbrıs meselesinin halline bağlanıyor... İki mesele arasında "biri olmazsa öbürü de olmaz" bağlantısı bir hatadır. Türkiye'yi Garantör Devlet haline getiren ve Türk askerini bunun güvencesi olarak Adaya yerleştiren Zürich ve Londra Anlaşmaları bence Demokrat Parti'nin on yıllık kısa ve trajik iktidarı süresince en büyük başarısıdır. Bu anlaşmaları yok farzetmek mümkün değildir. Olursa vebalinin altından kalkabilmek de mümkün değildir. *** Medyadan öğreniyoruz. Hükümetimiz üye ülkelerdeki Sefirlerimizi çağırıp konuyu konuşmuş. Geçen hafta yazmıştık. Keşke KKTC'de vaktiyle Almanya'da olduğu gibi iki büyük parti anlaşıp -Buna bir üçüncüsü de katılabilir- Bir Büyük Koalisyon kurulabilse. KKTC de Mayıs'ta AB katılım imzasını birlikte atabilse, Garantörlüğümüz teyid edilip adadaki askerî mevcudiyetimiz yenilenerek teyit edilse diye düşünüyorum. Zürich düzeni Kıbrıs'ta iki toplum arasında "İşlevsel-Fonctionnelle" bir federasyon oluşturmuştu. Şimdi Bölgesel bir federasyon haline pekala gelebilir. İki bölgeli iki otoriteli, çift imzalı bir Federasyon düşünülebilir. Ama asgari şartlarımız yukarıda belirtilmiştir. Her hal ve kârda Kıbrıs Rum Yunan kaypaklığının bir defa daha oyununa gelirsek bunu tarih affetmez!. Hiçbir iktidar da böyle bir vebalin altından kalkamaz!.. *** Sonuç olarak söyleyebileceğim şudur: Eğer AB bir gün gerçekleşebilirse bu Türkiye'nin dışarıda bırakılması ile -inanınız bana- mümkün olamaz. Bu eşyanın tabiatına Politico-Economic-Strategique gerçeklere ters düşler. 1961'den beri AB ile "resmen" nişanlıyız. Gerçi yarım asırdır onunla kırık dökük bir "aşk macerası" yaşadık! Ankara Anlaşması tarafımızdan askıya alına indirile AB ile ilişkilerimiz bugünlere kadar geldi. AB de çok nazlandı, cilvelendi. Bize çok fırsıtlar verdi faydalanmasını bilemedik. AB, ilk baştan beri Türkiye ile Yunanistan arasında fark gözetici hiçbir davranışta bulunmadı. Bu hususu en yakından bilebilecek durumdayım. Yunanistan AB'ye resmen katılırken bizim Ankara anlaşması gereğince Yunanistan'la olan anlaşmazlıklarımız konusunda şerh koymamız mümkündü. Yapmadık!. Nedenlerini bilenimiz yoktur!. Bu yazıyı yazan elli yıldır bu AB sevdasının içindedir. Sizi temin ederim ki Türkiye olmadan Avrupa Biriliği kurulamaz!.. Tekrar ülkemize devletimize mutlu ve başarılı yıllar diliyorum.