Olmak veya Olmamak!.. (To be or not to be!..)

A -
A +

Türkiye, "Hamletvari" bir karar almak durumunda idi. Hükümet içinde bulunduğu şartların en uygunsuz bir aşamasında için için kaynayan Orta Doğu'ya Lübnan'a asker göndermek kararı almıştır. İnsanın kendi evinde yıllardır tüten bir yangın varken durup durduğu yerde bir başkasının evindeki yangını söndürmeye gitmesi ilk bakışta çelişkili görülebilir. Ama bizce öyle değildir!.. Söz konusu olan ne Afganistan, ne de Kore'dir. Yangın hemen evimizin yanında ve hatta içinde sayılabilir. Shakespeare'in Hamlet'i, "Danimarka Krallığında kokuşmuş bir şeyler var!" diyerek yola çıkar. Şimdilerde kokuşan sadece Lübnan değil, Irak hiç değil, tüm Orta Doğudur!.. Ortada iki tane BM kararı vardır. Filvaki bütün bu kararlar şimdiki halde ABD, İngiltere, Fransa ve bir de AB dörtlüsü tarafından alınmaktadır. AB, Almanya'yı örtülemek için kullanılan bir tabir haline gelmiştir. Güvenlik Konseyinin diğer iki üyesi Rusya ve Çin bu gibi konularda nedense kenarda kalmayı ve beklemeyi tercih etmektedirler. Bu satırların yazarı ABD'nin Irak savaşı sırasındaki taleplerinin TBMM tarafından geri çevrilmesini memnuniyetle karşılamıştı. İki durum arasında derin farklar vardır. İzahına yer ve gerek yoktur. Arif olanlara olur hüveyda!.. *** Lübnan'a asker göndermek kararı zor fakat zorunludur. Orta Doğu bizim komşudan çok öteye "neme lazım?" denilemeyecek kadar önemli bir yerdir. Sayın Cumhurbaşkanının peşin peşin aksi istikamette bir tutum takınması, Ana Muhalefet Partisinin beyanları kamuoyunun ikiye bölünmesine yol açmıştır!.. Özellikle ülkeyi ilgilendiren konularda fikir ve düşüncelerin değişik istikametlerde gelişmesi demokrasilerde normaldir. Özellikle bütün görevi sırasında tam ve sağlıklı bir sağduyu ile verdiği beyanlarla Sayın Devlet Başkanı kamuoyu üzerinde çok ve olumlu bir etki oluşturmuştur. TBMM kararını bekleyeceğiz. *** Kimileri meseleyi Kore'ye vaktiyle asker göndermemizle ilgilendirmek yoluna gitmektedirler. Hemen hatırlatalım: Durum başka idi. Dünya savaşından hemen sonra mahut Sovyet tehditleri ile karşı karşıya idik. İnönü'nün, mecvut İngiltere ve Fransa ittifaklarımıza rağmen savaşa girmemekteki isabetli kararı bu gerekçeye dayanıyordu. Bizi destekleyen tek devlet ABD, Kore'de zor durumda idi. Bizden asker istedi. Cesaretle verdik. Verirken de "asker vereceğim ama kimseye silah kullanmayacak, şu işlerde kullanılacak" diye avutucu ve gerçek dışı bahanelere gerek yoktur. Tam tersine 1950'de ABD, Kore'ye gönderilecek Türk askerinin bir an evvel mahalline varabilmesi için "Nasıl olsa aynı silah ve techizatı kullanıyoruz, Türk askeri silah ve techizatını orada teslim alsın biz onları uçakla gönderelim" teklifinde bulunan üst düzey bir ABD generaline T.C. Devlet Bakanı F. L. Karaosmanoğlu'nun verdiği bıçak gibi cevabı bu satırların yazarı zorlukla muhatabına yansıtabilmişti: Bakan söyle bu adamlara Türk askerini "Paralı asker mi sanıyorlar? Bizim askerimiz silahı olmadan hiçbir yere adım atmaz!" demişti. ABD generalinin yanında Türkçe bilen bir sefaret müsteşarı vardı. Sert beyanları çevirme güçlüğünü anladılar çıkarken general bana "Böyle bir asker ile omuz omuza savaşacağımız için iftihar ediyorum" demişti... Evet Kunuri Savaşlarında ABD'yi kurtardık ama sonunda NATO'ya da bütün heybetimizle bu sayede girebildik. Çok Kore şehidimiz ve gazimiz var. Gaziler arasında benim ailemden de bir Emekli Kurmay Albay Tanör'den bu hikâyeleri çok dinlemişimdir. Lübnan'a asker yollamanın tamamen ayrı bir özelliği vardır. Durum çok daha karışık ve girifttir. Kimin kiminle savaş ettiği belli değildir. Hizbullah, bir bakıma İran tarafından yönetilen Şii bir terör örgütüdür. Öbür taraftan ise Lübnan Parlamentosunda ve hatta hükümetinde üyeleri bulunan bir siyasi partidir!.. Lübnan'ın üçte bir nüfusu Şiilerden oluşur ve İsrail sınırına yakın bir konumdadır. Aslına bakarsanız Versailles sisteminde bu bölgeler önce İngiliz Mandasına verilmişti. Sonradan İngiltere petrol kokusuna dayanamadı. "Hindistan yolu üzerindedir" diyerek, Filistin ve Irak'ı tercih ettiler. Lübnan Fransızlar tarafından Suriye'den ayrılarak bugünkü haline getirilmişti.. *** Türkiye yeniden planlanması söz konusu olan Orta Doğu'da mutlaka mevcut olmak zorundadır. Zira bu hayalin tasarımcılarına soracağı sorular ve özellikle verebileceği ecdat yadiğarı deneyimler demeti vardır. Ortada BM'nin iki konsey kararı vardır. Birisi 1559 sayılı, öbürü yani şimidiki 1701 sayılı kararı... Bu ikisinin hem mealleri ayrı hem de bu ikincisinin uygulamaları çok karışıktır. Biz TBMM'nin birinci tezkerenin reddi yolunda bir eğilim içinde idik. Bu sefer kabulü yönünde bir tutum içindeyiz!.. Her şey milletimiz ve bölünmez devletimizin hayrına olsun diyoruz. Ve bu yazımı yazarken idrak ettiğimiz 30 Ağustos Zafer Bayramını sevinçle kutluyorum. Manisa'nın 8 Eylülde kurtuluş gününü, Türk süvarilerinin İzmir yolu üzerindeki evimizin önünden geçişlerini ve sevinci yazmaktan çok içimden sevinç ve gurur gözyaşları dökmek daha bir kolay geliyor!.. Allah, şehitlerimizin ruhunu şâd eylesin...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.