Bu konu ile ilişkimiz çok eskidir. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethi tarihinde başlar, Osmanlı'dan tevarüs ettiğimiz büyüklük, tesamüh ve hoşgörü gereği, bugünlere kadar uzanır gelir. Lozan'da Patrikhane konusu bir çözüme bağlanmış gibi idi. Patrikhane Türkiye'den çıkarılacaktı. Aynaroz'da yeri bile hazırlanmıştı. Son anda Lord Curzon çıktı. İsmet Paşa'ya en hassas biçimde "Ey Muzaffer Kumandan sizden son bir istirhamım var. Ahali mübadelesi sonunda münhasıran İstanbul'da kalacak Rumların ibadetleri için Patrik ve Patrikhanenin İstanbul'da kalmasına lütfen muvafakat buyurunuz!" dedi. İsmet Paşa muzaffer bir komutan olmanın yanı sıra duygusal bir devlet adamı idi. Curzon'a "Bu sözlerinizi senet ittihaz ediyor. Patrikhanenin İstanbul'da kalmasına muvafakat ediyorum!" dedi. O gün bugündür Patrikhane bir kin ve intikamın sembolü sayılan kapalı kapısı ile eski yerindedir! Turgut Özal dönemine gelinceye kadar ne bir karış genişlemiş ne de bir çivi çakılabilmişti. Sonra da işler değişti. Nedenleri çoktur. Bu sütunda yazacak yerimiz yoktur. Bir noktaya dikkatinizi çekmek isterim. Ne zaman Patrik ve Patrikhane aktüalitenin gündemine gelmiş ise, biliniz ki ortada karışık bir şeyler vardır. Patrikler iyi politikacıdırlar fırsatlardan faydalanmasını çok iyi bilirler. Heybeli'deki Ruhban Okulu'nun açılması filan bir bahanedir. Okulu biz kapatmadık ki şimdi açalım. Tevhidi Tedrisat Kanunu'ndan sonra öğrenci sayısı Türkiye'deki Ortodoks Kiliseleri ihtiyaçları ile sınırlandırılmıştı. Sevgili Oktay Ekşi'nin yazdığı gibi Patrik, Ankara'da neden İçişleri veya M. Eğitim Bakanı'nı değil de doğrudan Dışişleri Bakanı'nı ziyaret etti? Patrik bir Türk vatandaşıdır. Buna ben de içtenlikle tanıklık ederim. Bundan bir süre önceleri sanırım 75'inci yıldönümü vesilesi ile TBMM Başkanı Hikmet Çetin Dolmabahçe Sarayı'nda Atatürk'ün giysilerinin de sergilendiği bir resepsiyon vermişti. Orada bir tesadüf Patrik Bartholomeos ile aynı sırada oturuyorduk. Gösterinin sonunda hep birden ayağa kalkarak Onuncu Yıl Marşı'nı söylemeğe başlamıştık. Baktım Patrik cenapları bizim gibi heyecanla marşı söylüyordu. Duygulandım yerimize otururken elini sıkarak teşekkür etmek istedim. Bana cevaben "Pek tabii değil mi efendim ben bir Türk vatandaşıyım!.." demişti. Haklı idi. Kendisini bayağı sevmiştim. Bir bakıma hakkı yok da sayılmazdı. Lozan'a ve Türk kanunlarına göre Rum Ortodoks Patriği'nin Türkiye dışına taşabilecek hiçbir OEUCUMENİQUE vasıf ve sıfatı yoktu. Ama kimi başkaları ona o sıfatla bakıyor ve öyle hitap ediyorlarsa ne yapılır ne edilirdi? Bu hükümetin düşünüp karar verebileceği bir husustur. AB'ye uyum kanunları birer birer değil paket paket tomar halinde Meclis'ten geçerken böyle meselelerin de ortaya çıkabileceği düşünülmeli ve çaresi ile birlikte ele alınmalı idi! Patrikhane'nin Lozan'dan taşmasından önce herhangi bir muhtemel taşkınlığı göz önünde tutulmalıdır.! Lozan'dan arta kalan Patrik Meletios gerçekten melûn bir adamdı. Adamı trene bindirip yurt dışına atabilmek bir mesele olmuştu. Ama atılmıştı. İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Sovyet Rusya'nın baskısı fevkalade artmıştı. ABD celadet gösterdi. Türkiye'nin yanında yer aldı idi. New York metropoliti Athenagoras'ı Fener Patrikhanesi'nin başına yerleştirmek istedi. O tarihlerde Paris'teki sefaretimizde başkatip idim. Sefirim N. Menemencioğlu bu atamaya karşı çıkmıştı. Hikayesini yazmıştım tekrarına gerek görmüyorum. Yalnız benzer bir taraf var. Belgesini, -Sefir Paris dışında olmayı tercih ettiği için- bizzat benim elden verdiğim Patrik, Türkiye'ye gelir gelmez ayağının tozu ile Ankara'ya gitti. Başbakan Şemsettin Günaltay hocayı ziyarette ısrarlı idi. Günaltay, Maarif Vekili Tahsin Banguoğlu'nu çağırdı. Osmanlıda "Maarif ve Mezahib" Nazırı'nın halefi olarak Patrik'i kabul et, bakalım derdi nedir? Dedi. Sonunu bizzat rahmetli dostum Banguoğlu'ndan dinledim. Patrik genişlemek, ferahlamak için kendisine şöyle bir nahiye kadar yer verilmesini istiyormuş. Yani Eyüp kadar bir yer istiyormuş. Tahsin bey "Orada mümkün olamaz ama gelin size İznik'te daha geniş bir yer verelim!" deyince Patrik beline kadar sarkan simsiyah sakallarının kıllarına kadar mosmor olmuş! Banguoğlu tarih hocası, 1300'lerde Hıristiyanlığın bölünmesine çağrı yapan İznik Konsili'ni hatırlatınca Patrik çok sarsılmış.! NEREDE ŞİMDİ ÖYLE BAKANLAR?!