Peki şimdi Irak'ı ne yapacağız?

A -
A +

ABD şimdilerde dünyanın en büyük, en güçlü, en zengin ülkesidir. Tarifi itibarı ile Başkanlık sistemi ile yönetilir. Geleneksel olarak biri sağda öbürü solda iki siyasi partiye dayanan bir Temsilciler Meclisi, bir de Senatosu vardır. Başkan dört yılda bir doğrudan doğruya halk tarafından seçilir. Seçilen Başkan, ikinci ve son defa daha kolaylıkla seçilir. İki defa üst üste seçilen çok, birincisinde kalan daha azdır. Son örneği şimdiki Başkan'ın babası Bush'tur. Popülaritesi bir zamanların H. S Truman'ın kinden daha yüksek olduğu halde 1990'ların meşhur Çöl Fırtınasından sonra ikinci defa seçilememiş, yerini Clinton'a devretmek zorunda kalmıştı.  ABD, yine tarifi bakımından Beyaz Saray'dan, Beyaz Saray da, Başkan'ın yakın yardımcılarının çalıştığı Oval Büro'dan yönetilir. Burası ABD yönetiminin beyni sayılır. Şimdiki yönetim icraatı bakımından gelmiş geçmiş demokrat yönetimlerin en sağda olanı sayılıyor. Hem içeride hem dışarıda iddialıdır. Geçen asırda iki defa dünya savaşına girdi. İkisinde de kazandı. Birincisinde boş bulundu. "Harman sofrası"ndan bir pay alamadı. İkincisinde daha önde ve daha güçlü idi, ama bu sefer de karşısına Müttefiklerinden biri, Sovyet Rusya çıktı. Bir soğuk hava estirdi. Avrupa'nın yukarısından Stettin'den aşağıya doğru Triyeste'ye kadar kırmızı kalemle bir çizgi çizdi. "Sağdakilere karışmam, ama soldakiler benim kimseleri de oraya karıştırmam" dedi. Bu soğuk savaş 1990'lara kadar devam etti. ABD rahat etti. Büyüklüğün keyfini çıkarmak istedi. "Pax Americana" dedi. Dünyaya hükmetmek istedi. 2001 Eylül'ünün 11'inci günü Usame bin Ladin adındaki bir teröristin düzenlediği kabul edilen vahşet eylemlerinden sonra Başkan W. Bush'un nevri döndü. Pax Americana nerede ise dünyada bir "İmperium Americana"ya dönüşür gibi oldu. Afganistan'dan sonra Irak ele alındı. Sırada Suriye, İran ve Kore vardı. Irak'ta bir tuhaf savaş yaşandı. Karşıda savaşacak ordu bulunamadı ki savaş olsun. Irak'ın orası burası füzelerle delindi. Saddam Hüseyin göz göre göre kaçtı veya kaçırıldı. Sadece kendi köstebekleri oldukları sonradan anlaşılan birkaç kişi kendiliğinden teslim oldular. Saddam'ın devasa heykelleri ABD tanklarının gayreti ile yıkılabildi. Ama ondan ziyadesi ile korkan ve nefret eden halkın pek sevindiği izlenemedi. Şiisi ile Sünnisi ile, Kürdü, Türkmeni ile kimse Koalisyon askerlerine kurtarıcı gözü ile bakmadı. İşte tam bu sıralarda Beyaz Saray bir nebze karışır gibi oldu. Oval odadan "Şimdi Irak'ı ne yapacağız?" sorusu ve düşüncesi buharlaşmaya başladı. Başkan Bush bir uçak gemisinin pistine konarak oradan bütün dünyaya Irak Savaşı'nın sona erdiğini müjdeledi!  Evet gerçekten şimdi ne olacak? Bunu bilecek olanların sayısı sanırım pek fazla değildir. Durum 1945'lerin ünlü "Yalta Konferansı" atmosferini hatırlatıyor. Konferansın önceden hazırlanmış bir gündemi vardı. Ama olaylar öylesine süratlendi ki, hiç hesapta ve gündemde yok iken Stalin'in ev sahibi sıfatı ile bir oldu bitti yaparak "Eh beyler şimdi Almanya'yı ne yapacağız?" sorusu ile gündemi değiştirip sofraya koskoca bir Alman Pastasını getirmesine benziyor. Sanırım bu benzerlik pek hoş değildir. ABD Orta Doğu'da kendisini vakti ile 1946'da İngiltere'nin durumunda buluverdi. Mandası veya komutası altında bir İsrail, yeni bir Filistin Devletinin kurulma çabaları, etkisi altındaki Mısır ve nihayet, kendisine tabi durumdaki Körfez Emirlikleri, Suudi Arabistan'daki üsler ve nihayet şimdilerde de olgun bir meyve gibi eline düşüvermiş koskoca bir Irak! artık sormanın sırası değil mi "Şimdi ne olacak?" diye?  Bizce herşey olacağına varacak Koloniyalizm döneminin kapandığı bir çağda yaşıyoruz. Başka çözümler aramak ve bulmak gerekiyor. Bu özellikle Orta Doğu gibi karışık, petrol kokan, huysuz Yahudiler'le şimdiki tembel Araplar'ın bir türlü üzerinde beraber yaşamayı öğrenemedikleri bir bölge için geçerlidir. ABD bu yüzden hem zaman bakımından darda, hem de biraz sıkıntıdadır. Bizce bunun iki ana sebebi var: Birincisi Dış politika, ikincisi ve daha önemlisi iç politika ve özellikle Ekonomik durum ile ilgilidir. ABD ekonomisi son elli altmış yılın en düşük seviyelerine inmiş, dolar eski değerinin nerede ise dörtte birini kaybetmiştir. Türkiye'de bile dolardan kaçış süreci başlamış görünüyor. Dış Politikada ABD, etrafını bu arada eski müttefiklerini ürkütmüş, gücendirmiştir. Gelecek yıl Başkanlık seçimleri yapılacaktır. ABD kamuoyu özellikle Vietnam macerasından sonra benzeri deneyimlere hiç de sıcak bakmadığını son Irak savaşındaki tutumu ile açıkça göstermiştir. Bu konuda Türkiye'nin çıkaracağı çok dersler olduğuna inanıyoruz. Kabul edilmelidir ki Irak konusu AKP hükümetlerinin pek acemiliğine rastladı. Bu işde sözümüz ile özümüz pek bağdaşmadı. Daha doğrusu özümüzü anlatabilmek için dilimiz varmadı, yahut "Lugat"ımız yetmedi. Yabancı dost Müttefiklerimizle ilişkilerimizi daha açık ve anlaşılabilir biçimde düzenlemekte sayılamayacak kadar faydalar vardır. Bunun için de Hükümetin, hatta Devletin dış ilişkilerdeki önceliklerimizi artık üzerinde tartışılamayacak biçimde tespit ve ifade etmesi zorunludur!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.