Peki şimdi n'olacak?

A -
A +

Tabii dönüp dolaşıp aynı konuya geliyoruz. Şu günlerde ne yazsak ne söylesek Fırat'ın Dicle'nin suları gibi bizi alıp Irak'a götürüyor! Aslına bakarsanız bir konuyu iyi anlayabilmek için onu mutlaka tarihi bir perspektifle bir bütün olarak ele alacak ve teferruatı bir tarafa bırakıp özü üzerinde bir değerlendirmeye tabi tutacaksınız. BM Güvenlik Konseyinin veto hakkına sahip üyeleri ikiye, hatta üçe bölündü. Fransa ve Rusya ABD ve İngiltere'nin ültimatom önerisini veto edeceklerini açıkladılar. Konseyi Salı günü Bakanlar düzeyinde toplantıya çağırdılar. Başkan Bush ve T. Blair, İspanya Başbakanı J. M. Aznar'ı yanlarına alarak hafta sonunda Azor adalarında bir zirve toplantısı yaptılar. Canlı yayında gördük ve dinledik. Bush, kafası iyice kızmış, BM'den yeni bir karara gerek olmadığını ve pazartesinin bütün dünya için çok önemli olacağını ve salı günü yapılması önerilen Güvenlik Konseyi'ne gerek olmadığını, zira Fransa'nın veto kararı vereceğini resmen açıkladığını söylüyor. Konseyin beşinci üyesi bir Buda heykeli kadar sessiz duruyor... Bize, yani Türkiye'ye gelince, işler daha da karışmış görünüyor... Irak konusunu tarihi perspektifi içinde ele almak zorunluluğundayız. Buraları eskiden beri pek tekin sayılmazdı. Osmanlı'nın bir vilayeti idi. Bağdat'a pek vali dayanmazdı ama yine yüzyıllar boyu bu yöreleri gül gibi yönetmesini bilmiştik. Bağdat'a giren nasıl çıkar pek bilinmez. O dönemlerde Bağdat'a gidenler iki atla yola çıkarlarmış. İkisine binmek için değil, biri gitmek öbürü dönmek için kullanılırmış.  AKP Hükümeti sandıktan çıkalı dört ay oldu olmadı. Ama tek başına Hükümet kurabilecek güçlü ve şanslı çoğunlukla çıktı. Geçen hafta yenilenen Siirt seçimlerinden sonra Sayın Erdoğan da 58. Hükümet emanetini Gül'den gül gibi alıp 59'uncusunu kurduktan sonra işler daha kolay gidecek sanılıyordu. Tam tersi oldu. TBMM birinci hükümet tezkeresini reddetti. Arada Ankara'da yapılan ikili müzakereler uzadıkça uzadı. Tatsız bir mecraya girdi. Kamuoyu zaten savaşa karşı idi. Arada nasıl olsa ikinci tezkere bu sefer Meclisten çıkar düşüncesi ile, veya mevcut NATO ve stratejik işbirliği anlaşmalarına tıka basa sığdırılarak ABD askeri kuvvetlerine -bizce verilmesinde acele edilen- Hava üslerimizde ve limanlarımızda büyük kolaylıklar ihsan edildi. Bütün bunların hepsi geride ve teferruatta kaldı. Irak'ta BAAS partisini 1963'te iktidara getiren 1968 darbesi ile Saddam Hüseyin'i Devrim Konseyi'nin başına geçiren sanki CIA ve ABD değil midir? Şimdi ne oldu da işler bu hale geldi. Sebebi basittir. Dünya'da savaş sonrası düzen ABD iradesi ile, değişim halindedir. ABD dünya düzenini koruyacak Sheriff durumuna gelmek hevesindedir. Orta Doğu dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahiptir. Bu ülkeler son onbeş yirmi yılda muazzam gelirlere sahip olmuşlar bunları daha çok silahlanma ihtiyaçları için harcamışlardır. ABD bu israfa son vermek ve yeni bir düzen kurabilmek için bölgededir...  Aslında, Kuzey Irak harekatına ABD ile beraber veya hatta tek başımıza da girmek, göç hareketini Irak'ta göğüslemek, iki milyondan fazla Türk ve Türkmenleri korumak ve kollamak, Irak'ın toprak bütünlüğü içinde onlara güvence sağlamak ve sonra da muhtemel liderlerinden ne birine ne ötekisine asla itimat caiz olmayan Kürtlerin Kuzey Irak'ta bir Kürt Devleti'nin kurulmasını önlemek gibi vazgeçilmesi mümkün olmayan görevlerimiz vardır. ABD "Büyük Devlet" olmanın gerek ve geleneklerinde geri kaldı. Türkiye'yi 70 sente muhtaç ve para ile satın alınabilir sandı.  ABD askeri güçleri akıl almaz bir pervasızlıkla limanlarımızda, hava üslerimizde, kara ve demir yollarımızın üzerinde hareket halindedir. Bunun vebalini ne hükümet, ne de başka hiç ama hiç kimse tarih huzurunda taşıyamaz. Doğru veya yanlış ABD yetkilileri aleyhimizde küstahlığa varan beyanlarda bulunmaktadır!. Peki ne olacak? Sorunlara çözüm iddiası ile iş başına gelen bir İktidar vardır. Bugünkü düğümün çözümü vardır. Olmalıdır da! Yoksa bile bulunmalıdır!. Erdoğan Hükümeti'nin mutlaka çözüm bulmak zorunluluğu var. Ama mazereti yoktur!. Bunun için Hükümet, Muhalefet Partileri ile hatta uygar demokratik ülkelerde yapıla geldiği gibi bütün siyasi partiler liderleri, ayrıca Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık yapmış deneyimli Devlet Adamlarımız ile de istişare ederek ortak çözüm aranmalıdır. Bunu belki bizzat Sayın Cumhurbaşkanı da yapabilir. Bunda gocunulacak hiçbir şey yoktur. Cumhuriyet tarihinin en kritik döneminden geçiyoruz. Alınacak kararlarda Türk kamuoyunun onayı mutlaka sağlanmalıdır!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.