Politika kansız yapılan bir savaştır!.. Savaş ise kan dökülerek yapılan bir politikadır!.. Bu sözleri söyleyen akıllı Çinli öldü. Ama sözleri ve düşünceleri hâlâ geçerliliğini bütün tazeliği ile koruyor!.. Şimdilerde biri çıkar da "Efendim ben politika molitika ile meşgul değilim" derse sakın inanmayınız, aldanmayınız! Bunu söylerken bile politika yapıyor demektir. Zira aksi, "Ben hayatla meşgul değilim! Yaşamıyorum!" anlamına gelir ki bu da eşyanın tabiatına aykırıdır. Politikayı herkes her yerde her zaman yapabilir bunun içindir ki politika kolaylıkla ayağa, işportaya düşebilir. Süratle yozlaşabilir. Bunu önleyebilmek için yükseklerden uçmak, geleceğe geniş açılı bir VİZYON ile bakıp görebilmek zorunluluğu vardır. Vizyonsuz politika pusulasız, dümensiz bir gemiye benzer!.. Açık denizlerde rüzgarın ve dalgaların keyfine göre sürüklenir gider.. Siz de nereye ne için gitmekte olduğunuzu bilemezsiniz!.. Politika, insanları yönetebilme sanatıdır derler. Bir bakıma doğrudur. Yönetebilmek için de ilerisini görebilmek, tedbirini ona göre alabilmek gerekir.! Savaşta olduğu gibi Politikada da fırsat beklemez!.. Politikada belirli bir çizgide durmak zordur ama zorunludur!.. *** Dünya ve insanlık âlemi geçen yüz yılı iki büyük dünya savaşı ve çerez ve garnitür kabilinden ufak tefek silahlı çatışmalarla geçirdi. Ölen insanların sayısı yüz milyona yaklaştı. Buna açlıktan, salgın hastalıklardan ve göçlerden ölenleri de eklerseniz felaketin boyutlarını daha iyi görebilirsiniz. *** Geçen yüz yıl bölgemizde iki komşu ülkenin İran ve Irak'ın sekiz yıl süren boğazlaşması ve şimdikinin babası ABD Başkanı Bush'un bir milyonluk bir karma ordu ile bölgede estirdiği ve ne işe yaradığı belli olmayan faydasız bir "Çöl Fırtınası" ile son bulmuştu. 2000'li yıllara bu belirsizlik içinde başladık. Başladığımızda dünyanın klasik güç dengeleri allak bullak olmuş değişmişti. Kara kutusuna çekilmiş esrarengiz Çin, uluslararası politika oyununda ara molası veren bir Rusya, asırlardan beri birleşme ve bütünleşme rüyalarını sürdüren bir Avrupa Birliği ve nihayet bütün bunların üstünde dünyanın askeri ekonomik en büyük gücünü oluşturan bir Amerika Birleşik Devletlerini görüyoruz. Bu sonuncusu bizim İkinci Dünya Savaşından bugünlere kadar dostumuz, stratejik müttefikimizdir. Şimdilerde yanıbaşımıza Irak'a gelmiş bir haliyle yerleşmiş durumdadır. Ne kadar zaman için? Bunu, eminim ki kendisi de bilmiyor? Çünkü uluslararası politikada yenidir, acemidir. Yönetenleri ise 250 yıllık gelmiş geçmiş döneminin en az demeyimli olanlarıdır!.. Bizdekilerin de daha deneyimli olduklarını iddia etmek imkanımız yoktur. Ama biz dünyanın en eski devlet deneyimine sahip bir büyük milletin ahfadıyız!.. Ve ona göre davranmak durumundayız. İşbirliği gereğinde, esasında tam mutabakat içindeyiz. Yetki-metki, tezkere-merkeze, asker gönderirim-göndermem... İsterim-istemem türündün faydasız tartışmalar ve hatta zıtlaşmalar yerine iki müttefikin karşı karşıya oturup her birinin karşılıklı çıkarlarını geniş bir vizyon planı üzerinde ele alarak tartışması her iki taraf için de hayati ve tarihî bir zorunluluktur. Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin haklı da olsa kırgınlıklardan, duygusallıktan arındırarak konuyu bu açıdan geniş bir politika vizyonu içinde ele almaya çalışmasında, komşumuz Irak'ın bütünlüğünü oluşturan çeşitli unsurların bir arada eskisi gibi hayatlarını refah içinde sürdürmelerine atfettiğimiz önemi, özellikle bölgedeki beş ülkeye dağılmış ve tarih boyunca hiçbir zaman devlet kurmaya gerek görmemiş Kürtler konusundaki haklı hassasiyetimizi açıkça belirtmekte sayılamayacak kadar çok faydalar vardır...