Şimdilerde kadınların çoğu mutfağı, ev işlerini bir kenara bırakarak politikaya soyunur oldular. 1 Ocak 2007 tarihinden itibaren Almanya Şansölyesi Bayan Merkel, 27 üyesi ile birlikte 1942'lerin Avrupasına çağırışımlar yapan 27 üyeli AB'nin başkanıdır. Bu durum 30 Haziran'a kadar devam edecek. Doğu Almanyalı Papazın kızı politikada hırslıdır. Bu dönemde başarılı olmak için elinden ne gelirse yapacağından şüphem yoktur. Önünde de bir sürü fırsat vardır. Avrupa'da en büyük müttefiki buna AB'deki rakibi de diyebilirsiniz. Fransa'da Başkanlık seçimleri vardır. AB'nin düğümü şimdiki halde Fransa ve Hollanda'dadır. İkisi de referandum hezimetinin baskısı altındadırlar. AB için yeni bir Anayasa denemesi için zaman ve zemin müsait değildir. Merkel, gerilerde klan Avrupa Ekonomik Topluluğu "AET"ye can veren 1957 Roma Antlaşmasına gönül bağlamıştır. Bunun 50'nci yıl dönümü için 27 devlet başkanının bir araya geleceği şatafatlı ve tantanalı bir zirve toplantısının hazırlıklarına başlamıştır. AB, 2006-2007 yılbaşı sarhoşluğu içinde AB-Tükiye müzakerelerine ağır ve sorumsuzca bir darbe vurmuştur. Türkiye'nin vakarlı tutumu karşısında sanırım şimdilerde bir çıkış yolu aranmasına başlanmıştır. *** Başlığa politikada kadınlar saltanatı dedik. Yanlış anlaşılmasın; demokrasilerde kadınların politikaya dolayısıyla devlet ve ülke yönetiminde yer ve görev almalarında fevkalade büyük faydalar görenlerden biri sayılırım. Şimdiki durumlara bakılırsa yanı başımızda vazgeçilmez komşumuz ve zaman zaman dostumuz Dışişleri Bakanlığında Kyria Bakoyanis, Papaandreu'yu aratmıyor. İsrail'in, Avusturya, İsveç, ABD vb. bazıları dış politikada hanımların daha başarılı olabileceklerini, ispatlamak ister gibidirler. Yanılmıyorsam Estonya Devlet Başkanı da bir kadındır. Önümüzdeki haftalarda Fransa'da başkanlık seçimleri vardır. Aşırı sağcıların adayı Jean Marie Lepin'i saymazsak başlıca iki aday vardır. Biri iktidardaki partinin adayı Sarkozy, öbürü sosyalistlerin adayı Bayan Segolene Royal'dir. Birincisi Türkiye'ye hiç sıcak bakmayan, bir Macar mültecisinin oğludur. İkincisine, yani hanım adaya gelince 53 yaşında olmasına rağmen dinç kalmış, evlilik dışı dört çocuk annesi bir kadındır. Çocuklardan son ikisi şimdiki Sosyalist Partisi Genel Sekreteri Holland'dandır. Zaten halen de aynı evi paylaşmaktadırlar. Bunun AB'deki bugünkü ortamında, bir handikap teşkil edileceği düşünülmüyor. Herhalde biz şahsen başka nedenlerle de olsa Sarkozy yerine onu tercih edenlerdeniz. Eğer Elysee Sarayına geçip ikamete başlarsa eşi ne olacaktır? Bilemeyiz. Ama herhalde gelecek yıl ABD'de yapılacak Başkanlık Seçimlerinde Hillary'nin Beyaz Saray'a yerleşmesine yardımcı olacaktır. *** Günümüz dünya politikasında giderek artan "Kadın Devlet Başkanı" akımı giderek "artacak" gibidir. Bu biraz da Merkel'in başarılı olmasına bağlıdır. Kanımızca Alman Şansölyesi kendi partisi içinde bile pek çok tenkitlere maruz kalmasına rağmen bu işi başaracak kabiliyettedir. Avrupa'yı hiç tanımayan yeni üye devletleri İkinci Dünya Savaşından hatırlanacak deneyimlerle idare edebilecektir. O günleri hatırlarım. Alman orduları hemen hemen hiç direnç görmeden işgal ettikleri ülkelerde ilk iş olarak o ülkenin yiyecek içecek ve giyecek türünden bir envanterini yaptırırlardı. Bunun arkası "El koyma" gelecek diye korkanlar çok olmuştu. Ama korkulan olmadı. Alman ordusu işgal ettiği Avrupa ülkelerine yardım bile etmek durumunda kalmıştı. Şimdi Merkel özellikle eski "demir perde", şimdi yeni AB üyesi ülkelerde aynı envanteri çıkarmak niyetinde görünmektedir. Niyeti sanırız bu ülkelerin AB bütçesine yükünü hesaplayabilmek ve ona göre tedbirleri aldırmaktır. *** Dünyanın hemen her köşesinde beliren kadın politikacı ve yönetici akımı da belirli meylini devam ettirecektir. Burada sorulması gereken kadın politikacı ve yöneticiler daha da çoğaldıkça dünya politikasında gerçekten bir yumuşama veya barış yolunda belirgin bir ilerleme görülecek mi? Yoksa Margaret Thatcher, Golda Meier veya İndira Gandhi dönemlerinde olduğu gibi erkek meslektaşlarına taş mı çıkaracaklar? Politikada her şey mubahtır ancak başarılı olmak şartı ile! Sonuç olarak bu hafta söyleyebileceğim şudur: Genelde dünya özelde Batı Demokrasilerinde belirmekte olan politikada Kadınlar saltanatının korkulacak bir tarafı yoktur. Tam tersine özellikle bizde de taammüm etmesinde faydalar görürüz.