Hem iç, hem dış politikamızda müthiş bir trafik sıkışıklığı var. "Türkiye" çapında bir gazetede haftada sadece bir gün "Görüş"ünü bildirmeye çalışan bir köşe yazarı -benim gibi amatör de olsa- olayların akışında onları bir zaman kulvarı içinde bir sıraya sokmakta çok ama çok zorlanıyor. İç politikada atanmış veya seçilmiş devlet görevi yapanlardaki hizmet anlayışı farkları, MİT-Yargıtay-Mafya karışımı ilişkilerinde nesebi bilinmeyen bir virüs, ekonomide gerileyen bir enflasyona rağmen artan cari açıklar, Babacan, Unakıtan düettosu, Merkez Bankası, IMF ilişkileri muadelesi... Yangınlar, su baskınları ve nihayet Silahlı Kuvvetlerde nöbet ve komuta değişimi, yeni düzenleme, vs. var... Dış politikadakilere gelince iyisi de var ilk bakışta görülemeyecek kadar derinlere uzanan -tehlikeler demeyelim de- olumsuzluklar var. *** Önce en eski en büyük komşumuz Rusya'nın Başkanı Putin, koskoca bir uçak dolusu, her alanda kendi konusunun birinci takımı ile Türkiye'ye geliyor.! Bu fevkalade olumlu bir haber ve ziyarettir. Ne zamandır bekliyorduk. Sanırım tam zamanında geliyor. İyi değerlendirelim! Putin'i bazı çevrelerde küçümseyenler var. MİT örneği "Gepeou"dan gelme bir Aparatchik diye görenler var. Bizce yanlıştır. İkinci Dünya Savaşında ve sonrasında müttefikler dahil, herkesi ürküten Sovyet Rusya İmparatorluğu'nu köklerinden sarsan şu Glasnost-Perestroyka kasırgasından şimdiki "Rusya Federasyonu"nu çıkarabilen adamdır. Türkiye ziyaretinde enerjiden başlayarak her konuda sürekli, işbirliği imkanlarını geliştirmek ve gerçekleştirmek imkanları yalnız iki büyük komşuyu değil bütün bölgeyi ferahlatacaktır! Denge düzelecek, Türkiye'nin ağırlığı artacaktır. *** AB konusunda Brüksel'den müzakere tarihi ile ilgili kokuşmuş sızıntılar bizim gibi bu ülkenin AB içinde ve düzeyinde yaşaması uğrunda yıllarını harcamış olanların dahi midesini bulandırıyor, sabrını taşırıyor. Nerede ise A. Haşim'in mısralarını mırıldanarak, "Dönsek mi bu aşkın şafağından? Gitsek mi ekalimi leyala?" diyerek dönem başkanının şımarıklığına -aslında maskaralık demek lazım- gereken cevabı vermek gerekecek! *** Patrikhane ve Ruhban Okulu konusu var. MGK'nın son toplantısında görüşülmüş. Bence değmezdi. Bu konuda ne çekiyorsak; Fatih Sultan Mehmet Han'dan başlayarak, Lozan'da İsmet Paşa'ya, oradan da Turgut Özal'a kadar uzanan Türk'ün asaletine has "Müsamaha-Hoşgörü"den kaynaklanan bir yanlışlar, yanlışlıklar dizisinden çekiyoruz. Lozan'da Patrikhane Aynaroz'a taşınmak üzere idi. Lord Curzon kalktı. İsmet Paşa'ya en hassas yerinden "Ey muzaffer kumandan sizden istirham ediyorum. Ehali mübadelesinin dışında kalacak İstanbul Rumlarının münhasıran ibadetlerini sağlayabilmek üzere Patrikhanenin Fener'de devamına müsaade buyurunuz...!" diyor. "İsmet Paşa da "Bu sözlerinizi senet ittihaz ederek Patrikhane hakkındaki talebimi geri çekiyorum!" diyor. Patrikhane ve Patrikler ile ilgili ne çekiyorsak hep bu yüzdendir! Atina'daki Autocephal Ortodoks Patriği beyanlar veriyor. Anadolu'ya dönmek emellerini açıklıyor. Patrik Bartholomeos "Türkiye'de ibadet konusunda özgürlüğümüz var ama din özgürlüğümüz yok!" diye bizi AB'ye gammazlamaya kalkıyor. Başbakanımız Erdoğan Costas Karamanlis'i Rize'deki evinde ağırlamaya hazırlanıyor. Neden İstanbul'da, mesela Yerebatan sarayında değil de Rize'de? *** Rahmetli Turgut Özal ile bürokratlık dönemlerinden kalma sağlam ve güvenilir bir dostluğumuz vardı. Bir gün Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü'nün kurulmasını nasıl karşıladığımı sordu. Mükemmel dedim. Bu Deli Petro dönemlerinden bu yana Türkiye Rusya ilişkileri bakımından en akıllıca bir fikir. O zaman Karadeniz'de Türk'ten ve Rus'dan başka kimse yoktu. KEİB iyi hoş ama Yunanistan'ın işi ne? diye sormuştum. Önce bozulur gibi oldu. Sonra "haklısın ama mecbur kaldık. Bulgaristan dayattı. Yunanistan olmazsa biz de KEİB'de yokuz dedi. Buna inanmamıştım. Balkan savaşlarından bu yana Bulgaristan-Yunanistan ilişkilerinin seyrini herkes gibi ben de biliyordum. Ama üsteleyemedim. Aramızda bu konuşma geçtiği zaman Rahmetli Turgut Özal artık Türkiye Cumhurbaşkanı idi. Karamanlis'i Rize'de ağırlamak isteyen de halen Başbakandır. "Elbette bir bildiği vardır!" diyerek geçiyorum... *** Putin'in ziyaretinde iki komşu arasında ilişkiler özellikle ekonomik alanda mutlaka çok genişletilecektir. Aslında gecikmesi soğuk savaşın uzaması yüzündendir. 1950'li yıllarda Ruslar ekonomik işbirliği konusunda olağanüstü gayretler sarfettilerdi. Ama CHP TBMM'de otuz kırk kişilik bir muhalefetle dahi konu 1965 yılından sonra Demirel'li hükümetler sırasında cesaretle gündeme getirilip bugünkü duruma dönüştü. İsmet Paşa'nın bütün tazyiklere ve vaatlere rağmen savaş sonrasında muhtemel durumlara karşı yıpranmamış bir ordu ile Sovyet tehditlerine nasıl cesaretle mukavemet edebildiğini de kaydetmek gerekir! Şimdilerde düşündükçe istisnasız hepimiz Allah razı olsun diyoruz. Bir de CHP için bir ders çıkarıyoruz. İsmet Paşa 35 milletvekili olan bir muhalefetle hükümeti kolaylıkla etkileyebilmiş, Menderes hükümetlerini gerekince uyarabilmişti. Deniz Baykal'ın kulaklarını çınlatıyoruz.