Ünlü bir hekimdi. Kendi dalında tartışmasız bir otorite idi. Uzun yıllar tıp fakültesi dekanlığı yapmış, sayısız hekimler yetiştirmişti. Mesleğindeki hazakati, sivil hayatındaki nezaketi ile karışmış, kaynaşmış gibi idi. Onu ilk defa rahmetli Org. Ali Fethi Esener ile gittiğim ünlü "Encümeni Daniş" toplantısında görmüş, tanımıştım. Esener Paşa ile 12 Eylül sonrası talihsiz "Büyük Türkiye Partisi"nin talihsiz "kurucuları" olarak bir yakınlığımız vardı. Belki daha önceleri de bu köşede yazmış ve anlatmış olabilirim. Bu toplantılar Atatürk döneminden beri devam eden gün görmüş, eyyam görmüş, devlet ve millet hizmetinde görevlerinin en yüce mertebelerinden izzeti ikbal ile ayrılıp köşelerine çekilen eski "rical"in bir araya geldiği yerdi. Kulüp değildi, dernek değildi, vakıf değildi, resmi ve hukuki bir kişiliği, tüzüğü, talimatı yoktu. İngiltere'nin yazılı olmayan Magna Charta'sı gibi tekrarlana tekrarlana âdet, gelenek haline gelmiş bir usul ve adabı vardı. Belirli günlerde belirli mekanlarda toplanır, aralarından bir dönem başkanı seçilir, konuşma sıralarını kaydeder, söz verir, toplantı sonunda konuların, konuşulanların bir sentezini yapar, gerektiği zamanlar ise ilgili ve sorumlu makamları bilgilendirirdi. Her toplantıda sıra ile bir üye ev sahibi olarak o günkü klasik ikramı yüklenirdi. Vefat eden üyelerin isimleri bir "şeref listesine" kaydedilir, isimleri her dönem başlangıcındaki oturumda saygı ve rahmetle anılırdı. Aralarında kimler yoktu ki? Atatürk'ün eski silah ve fikir arkadaşları, Cumhurbaşkanları, Meclis Başkanları, Başbakanlar, bakanlar üst düzey komutanlar, akademisyenler, büyükelçiler vs. Bu uzun ve şerefli listeye şimdi de sevgili Hikmet Altuğ katılacak. Allahtan kendisine rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum. Rahmetli Hikmet Altuğ'u hepimiz çok sever ve sayardık. Müstesna yaradılışta, seçkin bir bilim ve siyaset adamı idi. Danışma Meclisi'nde üyelik yapmıştı. Siyasete agâh ve meraklı idi. Encümeni Daniş'in başkanı olarak öylesine mükemmel ve zarif bir yönetim getirmişti ki, artık gelecek sefer bir başkasını aramayı kimse düşünmemişti. Geçen yıl hasta oluncaya kadar yerine bir başkasını düşünmeye gerek görmemiştik. Hikmet Altuğ hekimdi, hakimdi, alimdi. Üstelik yaradılıştan zekası, nezaketi, hoşgörüsü ile hepimizin sevgisini, saygısını ve dostluğunu kazanmıştı. Bundan en çok faydalananlardan biri de bendim. İstanbul Üniversitesi'nde "öğretim görevlisi" olarak o Atatürk İlke ve İnkılapları Enstitüsü'nde ben de Siyasal Bilgiler'de ders veriyorduk. Bir süre sonra Rektörlük'ten gelen bir yazıda benim de aynı yerde Atatürk'ün Dış Politikası üzerinde takrir vermem istendi. Bu onurlu tevcihin kaynağını tahmin etmekte zorluk çekmedim. Derslerimizi aynı gün ve saatlere aldık. Ders aralarında birlikte kahve içer, yemeklerimizi beraber yerdik. Bu ikili buluşmalara çok seçkin başka dostların katıldığı da olurdu. Hastalık ve yaşlılık bizi bu çok sevimli ve onurlu uğraştan uzaklaştırdı. İki perşembeden birinde Moda Klubü'nün konuksever nezaketi ile bize tahsis ettiği salonda toplanan "Encümeni Daniş"te buluşur, hasret giderir olmuştuk. Aramızda eskiden Başbakanlık, Meclis Başkanlığı, Bakanlık, Genelkurmay Başkanlığı, kuvvetler komutanlığı yapmış general ve amiraller ile güzide ve seçkin akademisyenler vardı. Yeni emekli olan eski Genelkurmay Başkanının da aramıza katılarak onur vereceğini medyadan öğrendim. Hikmet Altuğ'un o toplantıya başkanlık etmesini ne kadar çok isterdim! Kısmet değilmiş, ama ruhu mutlaka şad olacaktır!.. Prof. Dr. Hikmet Altuğ vefat etti. Allah gani gani rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Muhterem ailesine, kendisi gibi değerli bir Prof. Dr. olan oğlu ile kızına ve çok sevdiği torunlarına başsağlığı ve sabır diliyorum. Bunu yaparken tüm Encümeni Daniş'in muhterem üyelerinin de hissiyatına tercüman olduğuma inanıyorum.