Programın başarılı olmasını diliyoruz!..

A -
A +

Şu günlerde hep, Derviş'in yüzüne, ağzının içine bakıyoruz... Yüzü sürekli aydınlık, gülüyor, ama ağzından laflar hep gölgeli gölgeli!.. Yine bir şey anlayamıyoruz. Kendi kendimize kızıyor söyleniyoruz.. Bizi bu hallere düşürenler her kim ise tümüne beddualar yağdırıyoruz. Kimse üzerine alınmıyor!. Geçen Kasım ayından ve Şubattan bu yana ekonomik ve mali alandaki skandal düzeyine çıkan bütün olayların hesabı bir gün mutlaka sorulacaktır. Avrupa Birliği'ne, dönülmez bir aşkın heyecanı ile Batıya yöneldik. Katılım Ortaklığı Belgesi'ne Ulusal Plan ile cevap verdik. Sonra itiraf etmeliyiz ki kendimize bir başka güven geldi. Her şey kendiliğinden düzelecek sandık. Yanlışların, haksızlıkların üzerine daha bir cesaretle gidebilir olduk. Sendikalı sendikasız, işçi, memur, emekli, esnaf herkes demokratik haklarını aramak için yollara döküldü, meydanları doldurdu. İşverenler, patronlar daha kestirmeden Hükümetle temas aradı. En büyük örgüt olarak Ticaret Odaları ve Borsaları Birliği Ankara'da toplandı. Bildiri yayımladı. Hükümetin istifasını talep etti. Bu konuda TBMM üyelerine hakarete varan benzetmeler yapıldı. Hepsi teker teker manevi tazminat davaları açsalar sanırım bütçe açığı şimdiden kapanmış olur. Ticaret ve sanayinin aristokratları sayılan TÜSİAD daha hoşgörülü çıktı. Fiyat indirimi yaptı, istifa değil sadece hükümette revizyon ile yetindi. Başbakan Bülent Ecevit bence hak etmediği ölçülerde aşağılanmaya cesaretle mukavemet etmeye çalıştı. Meclis IMF ve Dünya Bankası'nın 15 günde çıkarılmasını istediği kanunlar için uzun bir maraton sırasında bir de Hükümet ve kimi bakanlar hakkında verilen güvensizlik ve soruşturma önergeleri ile uğraşmak durumunda kaldı. Krizin siyasal yönü, ekonomik olanın üzerine örtülmesi gerekli toplumsal katkı ve desteğin üstüne çıktı.  Bu arada beklenen dış yardım ve kredi musluklarını açacak yeni program ve anlaşma bir türlü tamamlanamadı. Derviş mütemadiyen vade tarihini uzatmak durumunda kalıyor. Bu da inandırıcılığını zedeliyor. Bu arada Türkiye'de herkes, ama önüne gelen herkes bu konuda rastgele konuşuyor. Yaradılış bakımından "NARCİSSE" kendimizi aynada beğenen insanlar olduğumuzu kabul edelim. Düşünüyorum da meğer ne kadar da çok alaylı alaysız, ekonomistimiz, maliyecimiz, akademik unvanlı unvansız bilim adamlarımız varmış. Hepsi giyinip kuşanıp, çarpıcı renkte kravatlar takarak, TV stüdyolarında kameraların karşısına geçiyorlar. Hepsinin de cebinde bir "KURTULUŞ REÇETESİ" bulunuyor. Kimi başkaları ise akademik unvanlarının gölgesinde hafiften dalga geçerek fotomodellik yapıyor, tatlı tatlı gırgır ediyorlar. Sanırsınız ki hepsi birer Prof. Erhard'dır. Kısa yoldan "Alman kalkınması"nı eski zaman lokumu gibi bize Paşabahçe kristalleri içinde bayram hediyesi olarak sunacaklardır!..  Efendim bendeniz görevim icabı Şansöliye Ludwig Erhard'ı yakından tanımak fırsatını buldum. Bir defa ekonomi her şeyden evvel bir hesap kitap işidir. Akıl işidir. Arkasında milletin, toplumun katkısını, tam desteğini ister. Bunun için de ciddiyet ve disiplin gerekir. Almanya Marshall yardımlarını en akıllıca kullanan batılı ülkedir. Savaş tazminatı olarak sökülüp apartılan sanayiinin yerine daha yeni teknolojiye sahip bir sanayi kurabilmiştir. Alman Hükümeti şunu ye!.. demiş, halk onu yemiştir, tasarruf önermiş, millet sokaklarda yamalı pabuçla dolaşmıştır. Bu arada DM sadece benim görevli bulunduğum süre içerisinde ABD dolarına karşı üç misli değer kazanmıştır. Bunu bir ekonomik programın başarısında siyasal katkının, inandırıcılığın ne derece önemli olduğunu belirtebilmek için yazıyorum. 1958'de Başbakan Erhard Türkiye'ye geldi. İki Başbakanın başkanlığında heyetler halinde müzakereler yaptık. Daha keyifli olsun diye müzakereler Savarona yatında yapıldı. Öğle yemeği Bursa'da Menderes'in bir dostunun çiftliğinde yenecek sonra da aynı yoldan dönecektik. Mudanya önlerine geldiğimizde bir kıyamet koptu. Erhard kendi iddiasını desteklemek için "İki kere iki dört eder!.." demişti. Rahmetli Menderes bir espri olsun diye "Canım dostlar arasında iki kere iki bazan da beş eder!.." diyecek oldu. Kıyamet bundan koptu. Program yattı. Anlaşma ertelendi. Dönüş yolunda Erhard "Ben uçakla döneceğim diye aksilik etti." Sanki o zamanlar bu mümkün imiş gibi.. Ama o da yapıldı, Eskişehir'den bir askeri uçak geldi. Akşam karanlığında askerlerin gemici fenerleri ile aydınlatmaya çalıştığı toprak pistten iki başbakan pır pır uçarak selametle İstanbul'a vardılar. Bizler de Savarona yatının keyfini çıkararak muhteşem bir yolculuk yaparak sabahın erken saatlerinde tekrar toplantıya girdik!. Bu anekdotu gırgır olsun diye değil ekonomide sihirli değneğin olmayacağını belirtmek için yazıyorum. Başta Sevimli Değirmenci Derviş olmak üzere bu programın başarılı olmasını Cenabı Hak'tan niyaz ediyorum. Bundan başka yol yoktur...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.