Durum ortadadır: Annan Planı'na Rumlar "Hayır", Türkler ise, "Evet" demişlerdir. Bu köşede önceden yazmıştık. "KKTC vatandaşı olsa idim evet derdim" demiştik! Sonuç öyle çıktı. Eğri oturup doğru konuşarak sonuçlara yakından bakacak olursak görülecek şudur: Rumlar %78 Hayır, %22 Evet diyerek "Biz Rumlar planın öngördüğü şekilde Adada Türkler'le eşit ve ortak bir yönetim altında yaşamak istemiyoruz!" diyorlar, Türkler ise %65 Evet, %35 Hayır oyu vermek sureti ile "Biz Annan Planı'nı bu hali ile aynen kabul ediyoruz ama artık bizden daha fazlasını istemeyiniz, beklemeyiniz!.." demek istemişlerdir. *** Aslında Denktaş'ın gayreti ile sağlanan %35'lik marjinal "Hayır" oyları kanaatimce referandum sonuçlarına böylece daha bir açıklık getirmiştir. Sayın Denktaş'ın, hem kendi hükümeti hem de T.C. hükümetinin tam tersi bir istikamette başlattığı "Hayır" kampanyası bu şekilde yorumlanırsa aradaki bütün yanlış anlamaların hiç olmazsa bir kısmı ortadan kalkar düşüncesindeyiz. KKTC'nin güçlü ve deneyimli lideri, referandum kampanyasının kantarını elinden kaçırmış, tartışmayı da böylece istemeyerek de olsa Anavatana da kaydırmış olabilir. Bunda hata ettiğini şimdi anlamış olmalıdır. Başbakan Erdoğan haklı olarak üzüldü. Belki biraz da sinirlendi. Bu yüzden Denktaş'a haksız bazı sözler ağzından döküldü. Araya bir Manisalı olarak hemşehrim Bülent Arınç girdi. "Konuşmak istiyorsan gel Mecliste konuş!" dedi. Çok da isabet etti. Şimdi bizdeki Evet oylarının yanındaki Hayır oylarına bakarak sakın yakınmayalım. Zira bu mesaj adresine ulaşmış, Hem BM Genel Sekreteri, hem AB yöneticileri anlamın tam anlamını kavramışlardır. *** Bir zamanlar Batı âleminde bize Osmanlı'ya izafeten "Hasta adamın huysuz çocuğu" gözü ile baktıklarında onbeş milyonduk. Şimdi 75 milyonuz. Borç harç bir yana, dünyanın 22'nci ekonomisiyiz. NATO'nun en büyük, en güçlü orduları arasında en iyi yetişmiş kara kuvvetlerine sahibiz. Şimdilerde AB'ye girme hazırlığı içinde TBMM'den deste deste, paket paket uyum kanunlarını yıldırım hızı ile çıkarıyoruz diye sakın bizi yine yanlış anlamasınlar, bu sefer de "Demokrasinin uslu çocuğu" diye üzerimize daha fazla çullanmaya kalkışmasınlar!. diye düşünüyoruz. AB, KKTC'de bir büro açıyormuş, Verheugen, Türk kesimi için ayrı bir yardım paketi hazırlandığını, Yeşil hattın artık kurucu devlet KKTC'nin tam sınırını oluşturacağını söylüyor. Başbakan Mehmet Ali Talat Brüksel'e ayrı bir davetiye ile gidiyor. Temaslarda bulunabiliyor. Bütün bu aşamalarda AKP hükümetinin, Sayın Başbakan Erdoğan'ın başarısı yanında Sayın Denktaş'ın büyük payı olduğunu kimse inkar edemez. Türk diplomasisi mükemmel bir performans göstermiştir. Hepsini kutluyoruz!.. *** Referandumdan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden de bir beklentimiz var: Kıbrıs'tan gelebilecek tazminat müracaatları için durumun bir açıklığa kavuşmasını beklemeleri gerekir. Loitizu kararı bir emsal, içtihad olamaz! AİHM, benzeri başvuruları kabul ederken müptezelleşmeden önünü görebilecek hale gelmelidir. Karşı taraftan Kuzeylilerin de alacaklarını göz önünde tutmak ve dolayısıyla anlaşmazlıkların mevcut olduğu alanda hukuki zeminin netleşmesine intizar zarureti vardır!. Bu, oradaki eski diplomat Türk yargıca da düşen bir görevdir kanısındayız!... *** Çözüm Türkiye'nin bir an önce AB'ye katılmasındadır, bir haftaya varmadan AB 25 üyeli 400 milyonluk hale gelecek. Estonya, Litvanya, yarım yamalak bir Kıbrıs, yahut Yalta Malta ile bu büyüme Türkiye katılmadan bir anlam taşımaz. Herkes ayağını sıkı tutmalıdır. Türkiye daha fazla bekletilemez! Bir başka gerçek de şudur: Biz biliyoruz komşularımız da iyice bellemelidir; Türkiye ile Yunanistan işbirliği olmadan ne AB ne Kıbrıs uzun süre yaşayamaz! Bu eskiden de böyle idi. Anlaşılamadı. Hiç olmazsa şimdi anlaşılsın istiyoruz! Politika fırsatlardan faydalanabilmek sanatıdır derler, iki komşu arasında belki bu son fırsattır. Erdoğan ve Karamanlis'e saygı ile ithaf olunur!..