Eskiden devlet başkanlarının sanık sandalyelerine oturtulup bir hal ile yargılanmaları âdeti yoktu. Hepsi, gereken benzeri olaylarda zeminin ve zamanın şartlarına göre kanlı kansız bir çözüme bağlanır sonra da "Tarih"in şaşmaz hükmüne bırakılırdı. Komşumuz Irak'ta da öyle olacak sandık, yanıldık! Dün ekranlardan izledik. Saddam Hüseyin yanında 6 suç ortağı ile getirildi. En ön sıraya oturtuldu. İddianame belki öncelerden sanıklara sunuldu. Bilmiyoruz. Savcı mı? Başkan mı olduğu belirsiz Süleymaniyeli Kürt kökenli bir zat, Saddam Hüseyin'e ismini cismini kim olduğunu sorması ile yargılama süreci sözüm ona başlamış sayıldı. Saddam'ın cevabı savaş sonrası Marechal Petain özentisi acemi bir karşılık oldu. Böylesi konularda çağrışımlar, sürat intikalinde rakip tanımazlar! Saddam'a karşı açılan davada da öyle oldu. Bir anda altmış küsur yıl öncelerine kadar geriledim. Savaş sureta yeni bitmişti. Paris Sefaretimiz Başkatibi olarak Marechal Petain'in yüksek Adalet Divanı'nda vatana ihanet suçundan yargılanmasını izlemeye memur edildiğim günlerde durdum ve Saddam'a en ufak bir sempatim olmamasına rağmen inanın çok ama çok hüzünlendim! *** Paris'teki mahkeme Lüksemburg Sarayının en büyük salonunda yapılıyordu. Ortaya dün Bağdad TV'lerindekine benzer tahta parmaklıklı bir sanık mahalli ve bir de yüksek arkalıklı bir tahta koltuk konulmuştu. Sanık hücresinin hemen solunda savunma avukatları için 7 kişilik müselles şeklinde bir yer ayrılmıştı. Yabancı sefaretlere ve dünya basınına davayı izleyebilmeleri için numaralı sandalyeler ayrılmıştı. Benimki sanık hücresinin hemen sağında idi. Gelen geçeni ve sanık sandalyesinde yaşlı mareşali her hareketleri ile yakından izleyebiliyordum. O günleri bir kitabımda yazmıştım. *** Duruşmaların başladığı ilk gün, sanık sandalyesindeki sanık, ceketinin sağ cebinden çıkardığı bir kağıdı, gözlüksüz ama güçlükle okumaya başladı: "Ben, Fransa Mareşali Phillipe Petain, kendi arzum ve özgür irademle, Fransız Milletine hesap vermek için geldim. Fransız Milletini temsil etmediğine inandığım bu Adalet Divanı'na verilecek hiçbir hesabım yoktur! Almanlarla yapmış olduğum mütareke Fransa'yı kurtarmış ve korumuştur. Alman işgali altındaki dört yıllık faaliyetlerimin tümü Fransa'nın kurtarılışının ve bütünlüğünün korunmasına yönelik olmuştur. Bana yüklenilmek istenebilecek hiçbir suçu kabul etmiyorum! Eğer beni mahkum edecek olursanız biliniz ki doğrudan Fransa'ya zarar vermiş olursunuz! Böyle yaptığınız takdirde biliniz ki Fransa'nın bugünkü bölünmüşlüğünü tarih içinde sürdürmüş olursunuz!" *** Bu beyanı okuduktan sonra kağıdı cebine koyarken Yüksek Adalet Divanı başkanına hitaben, "Suçsuz olduğumu söyledim. Bundan böyle bana sorulmak istenebilecek suallerin hiçbirine cevap vermeyeceğim!" diyerek sanık sandalyesine oturdu! Çok gençtim kimse yalvar yakar Fransa Hükümeti tarafından Almanya ve İsviçre'deki inzivasından ayrılıp kendi rızası ile Fransa'ya gelmeyi kabul eden bu eski ve vakur mareşalin böyle yargılanıvermek isteminden diğer müttefik ülkeler de pek hoşnut değillerdi. Bu yargılamadan zaten bir şey beklenmiyordu. Mareşalin mahkemeye hitap tarzı ve sonuna kadar sürdürdüğü tutumu bunu açıkça anlatıyordu. Ama bu sözler birden bir fikir darbesi yaptı. Ortalık karıştı. Dünyanın en seçkin hukukçularından oluşan bir avukatlar heyeti, başlarında Maitre Payen ve İsorni yönetiminde başta Savcı Mornet ve Y. Adalet Divanı üyelerini muhakeme eder gibi bir hava oluştu. Her şeye rağmen mahkeme kararı "İDAM" olarak çıktı. Beklenen bir karardı. Londra'dan gelerek "Kurtarılmış Fransa'yı bir daha kurtaran General De Gaulle, eski mareşalinin idam cezasını affetmek büyüklüğünü gösterdi. Bu takdirden ziyade gülüşmelere vesile oldu. Mareşal Petain, "eski teğmeninin bu kararını mahkemenin idam kararından daha ağır bulduğunu söyledi... Saddam Hüseyin'in Bağdad mahkemesindeki macerasının neye varacağını bilemiyorum. Endişem yalnız Irak için değil, tüm bölge için daha zararlı sonuçlar doğurabilecek bir istical ve telaş manzarası verebilmesi ihtimalinden kaynaklanmaktadır. İnşallah korktuğumuz başımıza gelmez!