Vatikan'da Polonyalı Papa II. Jean Paul öldü. Yerine beklenen sürenin aksine el çabukluğu ile Bavyeralı Kardinal Ratssinger Hıristiyan Alemi için en yüksek makam sayılan Vatikan'daki Papalık makamına geçti oturuverdi!. Ölen, pek çok Hıristiyan için gerçek bir Ruhani Lider, bir Baba tanımlamasında idi. Polonya gibi tamamı Hıristiyan olmayan ve üstelik uzun zaman Sovyet yönetiminde kalmış bir ülkeden çıkan ilk Papa idi. Kendisini öldürmek kastı ile yaralamış bir Türk gencini hücresinde ziyaret ederek, başını okşayarak onunla uzun boylu hasbihal edebilecek kadar da geniş tesamüh sahibi idi. Vefatında yüz binlerce Polonyalı artık Avrupa Birliği üyesi de olmanın kolaylığı ile Roma'nın bütün meydanlarını, sokaklarını doldurmuşlar, ellerinde "Santo-Subito!" pankartları ile onun hemen, derhal "Azizlik" mertebesine çıkarılmasını istemişlerdi. Bu istemleri sanırım yerine getirilmek üzeredir!. Onun yerine ve alelacele, bir Alman din adamının seçilivermiş olması dünyada sadece Katolik ve Hıristiyan alemi için değil diğer dini inançlara sahip toplumlar, milletler ve özellikle müslümanlar tarafından kuşku ile karşılandı. Adam, Semavi dinlerin sonuncusu İslam'dan tek kelime bile bahsetmedi!. Nedenleri, üzerinde şimdilik pek durmak istemiyoruz. Müteveffa eski papa başka idi. Bir ara Semavi dinler arasında bir olası diyaloğun başlatılmasını da uygun görüyordu. Şimdikinin yaşına bakılırsa Hitler dönemini görmüş ve geçirmiş olduğunu kabul etmek gerekir. "Allah Almanya'yı yaratmak istiyordu. Yanıldı Avrupa'yı yarattı!.." diye bağıran Adolph Hitler'i uzaktan hatırlatır gibi bu tavrını yadırgadığımı ifade etmeliyim. İnşallah yanılan ben olurum.. "Hangi tarihte olduğunu şimdilerde pek iyi hatırlamıyorum. Bir zamanlar Avrupa Birliği içinde AB'ye dahil Milletlerin ortak kültür mirasını araştırmak için aralarında toplandılar ve "O sende var ama bende yok. Bu bende var ama sende yok" türünden eleme usulü ile bir araştırma yaptılardı. Sonucunda varılan gerçek Yegane ortak kültür mirasının Hıristiyanlıkta toplandığı idi. AB'yi şu günlerde gerçekten sıkıntılı bir dönem bekliyor. Ay sonunda yapılacak Fransa Referandumunu kastetmiyorum. Nasıl olsa zar zor da olsa sandıklardan Evet oyları çıkacak.. Ama sonra ne olacak? Uzunca bir süredir yalnız Avrupa'da değil Rusya dahil bütün dünyada bir huzursuzluk yaşandığını hissetmemek mümkün değildir. 2001 ABD teröründen sonra Uluslararası Terörün kaynağını İslamda aramak ABD'ye pahalıya mal olmuştur. Hatasını anlamış, ama ne yaptı ise İslamın gönlünü alamamıştır. Bu olmadıkça Yeni Orta Doğu bölgesinde Salyangoz satmak ve orada uzun süre barınmak hayli zor olacaktır. *** AB konusunda şimdiye kadar hep bizi bekleyen zorluklardan çok konuşuldu. Bir de karşı tarafın yani Avrupa Birliğinin yangından mal kaçırır gibi eski Demir perde ülkelerinin tadını, lezzetini denemeden bir "Akılülhırdavat" oburluğu ile midesine indirivermiş olmanın sebep olduğu sindirim bozuklukları daha yeni yeni hissedilmeye başlanmıştır. Bu ülkelerin AB'ye uyum sağlayabilmek için Milli Hakimiyetlerinden yapabilecekleri bir fedakarlık yoktu. Bu bakımdan hiçbir mesele çıkması söz konusu değildi. Zaten olmayan bir şeyi vermek kolaydır. Dünyadaki ve özellikle Avrupa'daki huzursuzluğun kaynaklarını iyi değerlendirmek gerekir. Geçen haftaki yazımızda değinmeye çalıştık. Rusya Federasyonu dünya Politikasında eskiden sahip olduğu ağırlıktan asla feragat etmiş değildir. Ukrayna olaylarından sonra, Kırgızistan, şimdi de Özbekistan'daki olaylar Putin yönetimini daha zecri tedbirler almaya sevkedebilecek gibidir. Bütün bunları AB canibinden gelen Büro-Teknokratik yokuşa sürme, denemelerine daha güçlü mukavemet edebilecek durumda olduğumuza işaret etmek için yazıyorum. *** Avrupa Birliği'nin her şeyi tamam olsa bile Savunma gücü olasılığı ufuklarda görünmüyor. BAB adı ile anılan Avrupa Savunma örgütü bir Fransız, Alman alayı çekirdek olarak ortaya atılmıştı. Tohum yeşermedi. Yunanistan AB'ye kapağı atınca bermutad bir çelme daha atmak istedi. Türkiye'nin "WESTO"ya katılması düşünüldüğü bir sırada ortaya bir prensip attı: "AB'ye üye olmayan Savunma Örgütüne WESTO'ya üye olamaz denildi. Şimdi ayıklarlar birlikte pirincin taşını.." Geçenlerde bir arkadaş meclisinde AB'ye girişimiz ve Baş Müzakerecinin kim olması konularını konuşuyorduk. Artık aynı konudan bıkmış yorulmuştuk. Birisi önerdi: Bir kağıda yazalım "Türkiye AB'ye en erken ve en geç hangi tarihte girebilir?" "Ben onlara söylediğimi şimdi siz okuyucularıma da yazıyorum: "Türkiye AB'ye en geç 3 Ekim 2005 müzakerelerinin sonunda, en erken de NATO'nun dağılması anında yalvar yakar alınacaktır!..."