Sıcak bir kışa giriyoruz!

A -
A +

Uluslararası ilişkilerde hayli sıcak geçecek bir kış mevsimine başlamak üzereyiz. Küreselleşme, bütünleşme derken geçen 11 Eylül'de New York'ta gerçekleştirilen bir terör eylemi bütün hesapları, beklentileri bir anda altüst etti. Küreselleşme, terör karşıtı toplumların birleşmeleri ile sağlanıverecek sanıldı. ABD ile İngiltere'nin oluşturmaya çalıştığı anti-terör cephede ilk yer alan Türkiye oldu. Avrupa kodamanları Almanya, Fransa, İtalya neden sonra mahmur ve gönülsüz yeni yeni uyanmaya başladılar. Afganistan durmadan havadan, denizden bombalanıyor. Ne yapılmak isteniyor? Pek bilenimiz yoktur. Boy hedefi olarak Afganistan'daki Taliban rejimi ile Suudi Arabistanlı Usame bin Laden görünüyor. Bunların üzerine muazzam ordularla yürümek bir fayda sağlar mı bilemiyorum. Bu bir uzmanlık işidir. Hatırlayabildiğimiz hangi silahla saldırılıyorsa aynı silahla mukabele etmek gerekir derler. Körfez Savaşı'nda Irak'a yapıldığı gibi bir ordular armadası ile Afganistan'a saldırılacak olursa birçok bakımlardan yazık olur. Zira bir sonuç alınamaz ve boş yere zamanın yıpratmasına maruz kalınır.  Terör karşıtı harekette ABD'nin yanında ilk yer alan Türkiye oldu dedik. Doğrudur. Terörden en çok biz çektik, nasıl baş edileceğini en iyi biz biliriz dedik. O da doğrudur. Müslüman ve hatta bir ölçüde akraba olduğumuz Afgan milletine savaş açmak doğru olmaz, kimler yapıyorsa, kimler koruyorsa onlarla mücadele edelim dedik. O da doğrudur. Taliban ile mücadele halinde olan Kuzey İttifakı'na teknik yardımda bulunmak için deneyimli subay ve astsubaylardan oluşan elit bir birlik hazırladık. Afganistan'daki bombalamayı ABD'den yöneten dört yıldızlı Amerikan Generali Frank'ın Florida'daki karargahına alelacele bir irtibat heyeti yolladık. Birliğimiz ise henüz hareket edemedi. Teknik bir zorluk mu var, bilemiyorum. Ama hem Türk kamuoyunda hem yabancı gazetelerde bir hal ile tartışılır oldu. ABD rica etti de ondan mı gönderiyoruz? Yoksa kimilerinin dediği gibi kendiliğimizden mi celadet gösterisinde bulunuyoruz? Devletin zirvesinden Cumhurbaşkanı Tacikistan'a giderken açıkladı. Düşüncemizi doğruladı. "ABD talep etti. Hükümetimiz Meclis'in onayına dayanarak kabul etti" dedi. Burada hatalı olabileceğini bile bile bir tesbiti yapmaktan çekinmeyelim. Taliban mevzi ve mevkilerine hava bombardımanı yoğunlaştıkça, AB'nin liderleri Londra'da toplanıp Afganistan'a asker yollamak kararı aldıktan sonra Batı cephesinde sanki bu savaş Müslümanlara karşı yapılıyormuş gibi bir hava estirmeye çalışanlar görüldü. ABD'nin en çok çekindiği de bu idi. Eğer Türkiye'den asker talep etti ise, ki etmiştir, biraz da böyle bir görüntü olasılığını bertaraf etmek için yapmıştır. Baş terörist Usame bin Ladin aslen Suudi Arabistanlı ve bu ülkenin vatandaşı ve halen Kral Naibi olan Devletin başındaki Prens Apdullah'ın da çok yakınıdır. İkisinin de anaları Suriyeli ve kimine göre akrabadırlar. Ama ne olursa olsun böyle bir yakıştırmadan hareket ederek bu vakayı Hıristiyan-Müslüman çatışmasına dönüştürmek aklın, havsalanın ve iz'anın kabul edemeyeceği bir suç olur. Küreselleşme filan derken dünya yıkılır. Alem altında kalır..  Şimdi aklıma geldi. 1950 başlarında idi. Dünya soğuk bir savaşın içinde iken 1950 seçimleri yapılmış, millet uzun süren bir Halk Partisi sultasına son vermiş, Demokrat Parti'yi iktidara getirmişti. Yeni gelenler, örneğin Bayarlar, Menderesler politikanın pek de acemisi sayılmazlardı. Halk Partisi'nin içinden geliyorlardı. Ama dışilişkiler ve savunma bakımından zor bir konjonktürün içine düştüler. Kore savaşları başlamıştı. ABD zor durumda idi. Onun ricaları ve BM kararı ile Kore'ye bir Tugay gücünde asker yollayacaktık. Bu konunun yönlendirilmesi Devlet Bakanlığı'na tevdi edilmişti. Bakan Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu aynı zamanda Marshall yardımları ve OECD ile görevlendirilmişti. Dışişlerinde Ekonomik İşler Genel Müdürü olan Fatin Rüştü Zorlu, Devlet Bakanlığı'na bağlı bu teşkilatın Genel Sekreterlik görevini de yürütüyordu. Kore Tugayımızın hazırlıkları tamamlanmak üzere iken Amerika'dan bir general yanında Ankara'daki sefaret müsteşarı ile birlikte Devlet Bakanı Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu'nu ziyarete geldiler. Türk askerinin sevkiyatını koordine etmek istiyorlardı. Görevle yurt dışında bulunan Fatin Bey Dışişlerinden, kendi dairesinden genç bir şube müdürünü görevlendirdi. Görevi, Bakan ile ABD generalinin konuşmalarına yardımcı olmaktan ibaretti. ABD generali tatlı bir adamdı. Türkleri göklere çıkararak yaranmaya ve aynı zamanda Türk askerlerinin vapur ile değil de uçakla bir an önce gönderilmelerini rica ediyordu. "Nasıl olsa aynı silah ve techizatı kullanıyoruz.. Askerleriniz silahsız biner, inişlerinde hava meydanında silah ve techizatlarını kuşanırlar!." diyordu. F. L. Karaosmanoğlu kıpkırmızı oldu.. Adeta küfür edercesine: "Söyle bunlara, Türk askerini paralı asker mi sanıyorlar?" dedi. Türk askeri silahı ve techizatını burada bırakarak Kore'de savaşa gidemez!.." dedi. Genç Hariciyeci, Generali değil ama Sefaret Müsteşarı'nı çok iyi tanıyordu. Adam çocukluğunda babasının görevi dolayısı ile uzun süre Türkiye'de bulunmuş, çok iyi Türkçe biliyordu. Hariciye memuru nerede ise Bakanın hiddeti için özür dilemek niyetinde idi ki, Amerikalı general: "Sayın Bakana söyleyiniz böyle bir milletin askeri ile omuz omuza savaşmak bizim için gurur vericidir.." dedi.  Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu Manisalı idi. Galatasaray'da bütün Manisalıların velisi idi. Hafta sonları okuldan çıkar yürüyerek yüksek kaldırımdan ve o zamanlar 40 para ile geçilebilen Karaköy köprüsünden geçerek Bab-ı Ali'de Vilayete hemen bitişik gibi görünen "İlhami-Fevzi" matbaasındaki bürosuna gider, haftalık harçlıklarımızı alırdık.. Nereden nereye geldik! Zaman olur ki hayali cihan değer diyerek bu haftaki yazımı, zikri geçen büyük insanlarımıza fatihalar sunarak bitiriyorum. İnşallah her şey istediğim gibi Türk Milletinin ve insanlığın hayrına gelişecektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.