Siyaset ticaret ve devlet!..

A -
A +

Dünya kuruldu kurulalı bu sac ayağı gibi üçlü, hep bir arada ve yan yanadır. Yedikleri içtikleri ayrı gitmez ama aralarında her zaman pek iyi geçindikleri de söylenemez. Bununla beraber, daima danışıklı, dövüşlü bir koalisyon halinde yaşarlar. Ecevit'in üçlü koalisyonuna her türlü benzetme tamamen tesadüfidir ve gerçek dışı sayılmalıdır!.. Bu üçlüden ilk ikisi, yani Siyaset ile ticaret aynı babadan olma, ama ayrı analardan doğma iki üvey kardeş gibidir. Görünüşte ikisi de geçimsizdir. Ama yolları ayrı da olsa, yedikleri içtikleri birdir. Varmak istedikleri nokta aynıdır. İkisinin de eli birbirinin, daha çok da babanın cebindedir, Devlet'in gözü ise -Dalgınlık ve yorgunluk halleri dışında- ikisinin de üzerindedir. Yani eskilerin dediği gibi bu konuda herkesin maksudu bir ama rivayet muhteliftir!.  Ülke, devlet ve millet olarak, kimilerinin ince ve uzun dedikleri dikenli, engebeli bir yolda ayaklarımıza sarılan dikenleri, ısırgan otlarını ayıklaya ayıklaya, aheste beste bir "Menzili maksuda" varmaya çalışıyoruz. Daha bir süre zahmet çekeceğiz ama sonunda mutlaka önümüze çıkacak Kopenhag modeli dar bir kapıdan geçerek insanların, malların, fikirlerin, paraların özgürce dolaşmakta oldukları yemyeşil bir vahaya ulaşacağız. Ancak kabul etmeliyiz ki çok ama çok sıkıntılı günlerden geçiyoruz. İki büyük ekonomik krizden geçtik. Bir üçüncüsüne Milletçe tahammül edebilir miyiz? Bilemiyorum. Böylesi vakalar eskiden de olurdu. O zaman da iktidarların ayakları dolaşır. Asker postalına takılır, tökezler yuvarlanırdı. Meclis dağıtılır, Hükümetler çökerdi!. Şimdilerde bütün dünyada güç kavramı hayli değişti. Eskiden bir ülkeden söz edilirken Stalin gibi sorulurdu: "Kaç tümen askeri var?" Gorbaçov ve Yeltsin deneyimlerinden sonra zihniyet değişti. Şimdilerde Putin, önce ekonomik gücü soruyor, ondan sonra yaklaşıyor. Böyle yapa yapa dünyanın en zengin 7 ülkesinin oluşturduğu "G7"lerin yanına bir iskemle çekti oturdu. "G8"lerden oldu. Darısı başımıza diyelim!.  Şimdilerde bütün gürültü patırtı, AB'ye giriş noktasında kopuyor. Üç yıldır bunca sıkıntıya katlanarak başımızda tuttuğumuz "Muhteşem Üçlü" bu konuda bir türlü anlaşamıyor. Aralarından birinin şartı var şurtu var. Böyle olunca işler yürümüyor. IMF-Dünya Bankasının gerdiği ipin üzerinde yürümeye çalışan bir Derviş'in dengesi bozuluyor. Adam iyi hoş ama ne de olsa "Devşirme" sözünü dinletemiyor!. Bizde askerin boş bıraktığı içteki düzenleyici görevi bu sefer "Sivil Toplum Örgütleri" başarı ile yürütüyor. TÜSİAD'ın, Özilhan'ın, yükseklerden tavrı toplumda giderek bir alerji oluşturmaya başlayınca TOBB öne geçti. Daha sempatik, daha bizden bir üslubu ve başında da Rifat Hisarcıklıoğlu diye akıllı ve sevimli bir adam var. Gitti Brüksel'deki malikaneyi gezdi. Savaş öncesi hurafelerin izlerini taşıyan asık suratlı sorumlularla görüştü. Döndüğü zaman soluğu Çankaya'da Cumhurbaşkanının yanında aldı. Başbakan yardımcılarını gördü. Başbakanı görebildiği zaman ise artık iş işten geçmişti. "Muhteşem Üçlü", İspanyolların Madraska dedikleri, anadan bozma bir "Üvey Ana"nın himmetiyle çökmüş, yerle bir olmuştu! Üçlü Koalisyonun temel partisi DSP grubunda yaz ortasında bir "Koca-karı" fırtınası esmiş, beş altı bakan, otuzdan fazla vekil Atatürk tarafından dikilen ve İnönü'nün geliştirdiği çınar gibi bir ağaçtan sapır sapır dökülmüşlerdi. Son olarak İsmail Cem ve Kemal Derviş'in de istifası ile kriz büsbütün genişledi ve derinleşti. Artık dönülemez bir noktaya geldi, ama aynı zamanda yolun sonu da görünmüş oldu. Bütün Demokrasilerde seçimler, sistemin olmazsa olmaz şartı, anahtarıdır. Daha ziyade Psycho-Pathologique sebeplerle seçimler sürekli ertelenmek istenmiştir. "İstifa et. Etmem. Meclisi topla, Toplamam. Seçime gidelim. Gitmem!" Anlaşılan her tarafından bir rahatsızlık geçiren ünlü Başbakanımız kendi evinde kendisini hastahanede olduğundan daha güçlü hissediyor!. Başkent'in uzmanlık alanına giren hastalığı olmadığı anlaşılıyor!. Demokrasilerde seçimlerin zemini zamanı yoktur. Gerektiğinde mutlaka yapılmalıdır. Eğer şimdi de zamanı değil deniliyorsa bu, seçimlerin hiçbir zaman yapılmayacağı anlamını taşır!. Seçimler, kızıl, kızamık gibi mutlaka geçirilmesi gerekli büyüme hastalıkları gibidir. Ateşli dönemlerde üşütmemeye bakmaktan başka yapılacak bir şey yoktur! Şimdi yapılması gereken öyle uzak tarihleri beklemeden Meclisi hemen toplamak, gerekli uyum kanunlarını, mümkün olursa yeni bir Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu ile çıkarılarak hasad sonu Ekim de seçimlere gitmektir! Bu seçimlerin bir başka özelliği de Avrupa Birliğine katılım konusunda bir referandum niteliği taşıyacak olmasıdır!. Sonuçları girişimizi mutlaka kolaylaştıracak nitelikte olacaktır!.. Her millet layık olduğu yönetimi bulurmuş! Biz en iyisine layıkız, mutlaka en güzelini bulup başımızın üstünde taşıyacağız!. Allahım millete, devlete zeval vermesin! diyerek bu haftaki yazımızı da bu temenniler ile noktalıyoruz!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.