Siyasette duraklama!..

A -
A +

Siyasette durmak, duraklamak yoktur! Mademki demokrasi ile yönetilen bir ülkede tek başınıza iktidar olabilmişsiniz o halde mecbursunuz sonuna kadar koşacak, hep koşacaksınız!.. Bu ülkenin, milletin kalkınması, iç ve dış güvenliği için, refah ve saadeti için durmadan koşacak siyasi, ekonomik ve sosyal ihtiyaçların karşılanması, sağlanması için ne gerekiyorsa onu yapacaksınız! Ne güzel gidiyorduk.. Ne oldu da birden yavaşlayıverdik? Hatta duraklar gibi olduk? *** Bundan evvelki Ecevit başkanlığındaki "troyka koalisyonu" bir zorunluğun, o dönemdeki siyasi konjonktürün ortaya çıkardığı bir yönetim sistemi idi. Birbirine taban tabana zıt, çeşitli siyasal ve sosyal eğilimleri akımları bünyesinde uyumunu sağlayarak "içine sindirmeye" çalışıyordu. Ekonomiyi ise o zamanlar hiçbir siyasi partiye mensup olmayan ama siyasi eğilimleri ve kendi alanındaki bilgi ve liyakatı yalnız bizde değil hemen bütün dünyada bilinen ve bu özellikeri hiç kimse tarafından inkâr edilemeyecek uluslararası bir teknokrata emanet etmişti. Bu üçlü hükümet gidebildiği yere kadar gitti ve durdu. Avrupa Birliği'ne değilse bile Türkiye'nin bu akıma katılmasına hiç sıcak bakmadığı bilinen Başbakan Ecevit gece yarılarında Helsinki zirvelerine kadar uçtu. Orada toplantı halindeki AB zirvesindekilere hiç taviz vermeden Türkiye'nin adaylık sıfatını kabul ettirdi. Bu bakımdan övülmeye değer bir siyasi uyum örneği verdi. *** Yarım asırdan fazla bir zamandır Avrupa Toplulukları ile tam katılım amacı ile yaptığımız ortaklık anlaşmasının uygulama süreci içeresindeki tutumu, kolaylıkla eleştirilebilir hissi davranışlarına rağmen adaylık statüsünü üçlü koalisyon döneminde kazandık! Bunu asla unutmayalım!. Siyaset budur işte. Hep aynı yönde durmaya duraklamaya gelmez! Ecevit'in başkanlık ettiği üçlü koalisyon hükümeti de bunu yaptı. Ve isabet etti. Böyle bir ortamda yapılabilecek olanların en akla yakın olanı yapıldı. Erken seçimlere gidildi. Sayın Ecevit'in üç siyasi parti bazında kurduğu ve gidebildiği yere kadar sürüklediği koalisyonu, Sayın Erdoğan siyasi partiler bazında değil, doğrudan doğruya seçmen bazında ve sandık başında gerçekleştirmeyi pekâlâ başardı. *** İlk aşamada kendisi TBMM dışında kalmasına rağmen AK Parti 1950 Demokrat Parti seçimlerinden bu yana en büyük başarıyı kazanarak tek başına hükümet kurabilme şansını elde etti. İlk birbuçuk yıl, sanırım Cumhuriyet tarihinin en hareketli ve süratli politika uygulamalarına hep birlikte tanık olduk. Helsinki'de bulduğumuz "kızılelma"nın peşinde dur durak demeden koştuk durduk. Evliya Çelebi gibi dua ederken "Şefaat ya Resulallah" diyeceğine, dili sürçmüş "Seyahat ya Resulallah" demiş olmalı ki Sayın Erdoğan'ı artık Türkiye'de göremez olduk. Bir zamanlar rahmetli Çağlayangil'i çok seyahat ediyor diye tenkit ederlerdi. Şimdilerde Çağlayangil'e rahmet okuyanlar çok oluyordur. *** AB müzakereleri için henüz bir heyet başkanı seçmeye vakit bulamadık.. Nedenlerini bilmiyorum. Ama bu önemli bir konudur. Heyetin bir an evvel kurulmasında ve çeşitli ihtimallere göre uygulanacak stratejilerin önceden hazırlanmasında sayılamayacak kadar çok faydalar vardır. Aslına bakarsanız müzakerelerin bütün ağırlığı Hariciyenin uzmanlaşmış diplomatlarına ve AB Genel Sekreterliğinin teknokratlarına düşecektir. Ancak deneyimle sabittir. AB Komisyonunun müzakerecileri çetin cevizdirler. Kılı kırk yararlar. Ancak müzakerelere süreceğimiz heyete koruyucu kapak koyarken bunu iki dereceli hararete tahammül edebilecek bir madenden seçilmesi faydalı olur. Başka bir deyimle birinci heyet başkanın üzerine siyasi baskılara mukavemet edebilecek güçte ve ağırlıkta bir bakanın getirilmesi gerekecektir. Başmüzakereci olabilecek kişinin Dışişleri Bakanı olması bu bakımdan zorunludur. Aslına bakarsanız müzakerelerin süresi ve süreci AB'nin Türkiye'ye göstereceği ilgi ve ihtiyaç ile doğrudan orantılıdır. İlgi ve ihtiyaç artarsa bakarsınız bu katılım yıllarca sürmek yerine beş altı ay içinde bile sağlanabilir. İnşallah diyelim. Bu bir parça da AB'nin ABD karşısında takınacağı tavırla bağlantılıdır. *** AB, artık belirsiz bir süre için kaçınılmaz komşumuzdur. Komşular arasında iyi ilişkiler içinde olmak her bakımdan her iki taraf için de faydalıdır. Bu konuda yalnız hükümet ve hatta parlamento içindeki değil, A'dan Z'ye bütün devlet yönetimi için tam bir "Uyum" şarttır. Uyum derken bu deyimi "uysallık"tan titizlikle ayırmak istiyorum. Bundan karşılıklı saygı ve devletlerarası hukukun gerektirdiği dürüst bir tutumu karşılıklı bir mücameleyi kastediyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.