Siyaset, hükümet etmenin tartışılmaz aracı ve aynı zamanda değişmeyen amacıdır. Biri olmadan ikincisini elde edemezsiniz! "Siyasette herşey mubahtır" diye düşünenler varsa bunlar h0ata ederler. Zira siyasetin de bir "Etik"i bir adap ve ahlakı vardır. Siyasette, bu haftaki yazımızın başına koyduğumuz gibi, vefa vardır.. Zaman zaman vefa da hata da vardır! Birincisi Devletler Hukukunda "Ahd'a vefa Pakta Sunt Servanda", ikincisi ise zamanla şartlar değişince eski uzlaşma ve mutabakatlarda gerekli değişiklikleri yapabilmek imkanını sağlayan ve latince adı ile "Rebus Zic Stantibus" diye anılan bir başka uygulama daha vardır.. Tarihte ikisinin de örnekleri boldur. En son olarak ABD ile özellikle Irak konusundaki karşılıklı temas ve müzakerelerin seyri bu gerçeği bir ölçüde doğrulamış gibidir. *** Medyada gördüğümüz haberlere bakılırsa, Başkan Bush'un talihsiz deyimi ile "at pazarlığı" nihayet sonuçlanmış ve gerekli belgeler imzalanmıştır. Bu konudaki görüşümüz başından beri yeterince bu köşede yayımlanmış olduğuna göre "Hayırlısı olsun!" demekten başka yazacak bir şeyimiz yoktur!. Çok sevdiğim ve takdir ettiğim genç meslektaşım Dışişleri Baş Hukuk Müşaviri Büyükelçi Deniz Bölükbaşı'yı içtenlikle kutluyorum. Tabii ABD'li muhatabı Marisa Lino'yu kutlayacaklar belki daha fazla olacaktır! Zira şu Irak konusu ABD yöneticileri ve özellikle Başkan Bush için bir bakıma siyasetin ve ikinci dönem Başkanlık ve Parlamento seçimlerinin "olmazsa olmaz!" bir şartı haline geldi! Bunu da normal saymak gerekir. Zira, siyasette bu haftaki yazımızın başına koyduğumuz vefa ve hatadan başka şeyler de vardır. Aklımıza gelen ikisini daha yazalım: Birisi siyasette "Tentation-Deneme," ve "Sensation-Beklenmeyeni yapmak başarma" hevesi öbürü ise şaşkınlık oluşturabilecek sıra dışı sansasyonel kararlar almak yeteneği. Bu son ikisinin de yakın tarihimizde çok başarılı temsilcileri olmuştur. Bizdeki tartışılmaz ustaları bellidir. Ama siyaset seyyaldir. "Dün dündür bugün de bugündür", "AB bizi sömürecek!", "Onlar ortak bir Pazar!", "Ankara Anlaşmasını Askıya Al! Sonra Katılım Ortaklığı.. Hızlı trenle paket paket uyum kanunları sevkiyatı ve daha niceleri!.." Ararsanız daha pek çok örneklerini daha bulabilirsiniz! *** ABD Başkanının telaşı kendi başının derdi yüzündendir. 11 Eylül 2001 olayı şaşkınlıktan öteye başkanda ve dolayısı ile kamuoyunda büyük bir şaşkınlık ve depresyona sebep olmuştur. Geçen hafta özellikle ABD'de yapılan 11 Eylül 2001 terör saldırısının yıl dönümü merasimleri şaşırtıcı olarak beklenenden çok daha sönük geçmiştir. Toplum bilimciler böylesi anma törenlerinin zamanla ters tepki yaptığını düşünmektedirler. Bu anma eylemleri sırasında Başkan Bush'un Irak olaylarını protesto edenler daha çok olmuştur. İkiz Kuleler şokundan kurtulabilmek için Usame Bin Ladin''in hiç olmazsa Saddam Hüseyin'in ölü veya diri ele geçirilmesi gibi şok olaylara ihtiyaç vardı. İkisi de şu ana kadar olmadı. Başkan Bush ve takımının bir başka telaşı da gelecek yıl sonlarından itibaren başlayacak. Başkanlık ve Temsilciler Meclisi seçimleri ile ilgilidir. ABD'de Başkanların ikinci dönem yeniden seçilebilmeleri bir bakıma ilk dönemdeki başarıları veya seçimler arifesinde büyük ve sansasyon meydana getirecek karar ve başarılar ile daha kolay gerçekleşebilir. Bunun da örnekleri çoktur. İkinci Dünya Savaşı sonlarında Başkan Roosewelt ölüverince yardımcısı Harry Truman otomatik olarak yerine geçmişti. Truman'ın ikinci dönem seçilebilmesi için Amerikan kamuoyunu dolayısı ile seçmenleri heyecanlandırabilecek olay ve kararlara ihtiyaç vardı. Truman bunu savaş sonrası Türkiye ve Yunanistan'a yardım programı ilan ederek yaptı. ABD savaş sonrasında Sovyet Rusya'nın tehdidi altında kalan bu iki ülkeye yardım kararı ile Stalin tarafından yürütülen sindirme politikasına karşı 'Batı Dünyası'nın ilk karşı mukavemet hareketini başlatmış oluyordu. Truman'ın o zamanlar duyduğu bu ihtiyacı şimdilerde Georges W. Bush daha fazlası ile hissetmektedir!.. *** Recep Tayyip Erdoğan ve Hükümeti -eminim ki- bu gerçeğin bilinci içindedir. Özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yetkileri ve muhtemel kararları üzerinde herhangi bir ipotek teşkil edebilecek tutum ve beyanlardan kaçınılacaktır. Bir noktada daha evelemeden gevelemeden açık düşüncemizi ifade edelim: TBMM eskisi yerine "tam yetki isteme" düşüncesi birincisinden daha rizikoludur. Üstelik böyle bir talebe gerek gösterebilecek bir durum olmadığını da düşünüyoruz...