Haziranın sonlarındayız. Sıcaklar bastırdı. EGE ile Akdenizin, sarmaş dolaş oldukları yörelerde sözüm ona, tatil yapıyoruz.. Kimsenin içinden çalışmak gelmiyor. Ankara bu genellemenin dışında kalıyor. Ecevit'in Üçlü Koalisyonu dört nalla koşuyor. IMF'nin sonu gelmeyen kaprislerine ayak uydurabilmek için her saat başı yeni bir kanun çıkıyor. Yine de kimselere yaranamıyoruz. Borsa bir düşüp bir kalkıyor. Her defasında döviz rezervleri bir miktar azalıyor. Kimsenin aldırdığı yok.. Anayasa ve Siyasi Partiler kanunu çıktı çıkacak diye bekliyorduk. Anayasa Mahkemesi Meclisteki Ana Muhalefet Partisini kapatıverdi. Başta Hükümet, kamuoyu yargıya yargı da kanun koyucuya kızdı. "Ben sizin vaz ettiğiniz kanunları uyguluyorum.." dedi. Aklıma hani şu "Kanunların Ruhu" Esprit des Lois" eserini yazan MONTESQİEU geldi. Adam, "Ben bir ülkede kanunların iyi mi kötü mü olduklarına değil, nasıl uygulandıklarına bakar öyle değerlendirme yaparım.." diyor. Kim haklı? Kim değil? Doğrusunu isterseniz o da bizim işimiz değil. Tatildeyiz!. Marmaris'te Armutalan mevkiinde çamlık çimenlik bir YEŞİL'in ortasındaki güzel bir evdeyiz. Kızım da kocası da işlerinde güçlerinde biraz da onların hatırı için geliyoruz. Onların gönlü oluyor, bizler de evlâd mürüvveti görüyoruz. Yoksa ne denizi, ne de ormanı şu mevsimde pek de parlak görünmüyor. Hele bizler gibi "Üçüncü Yaş" misafirleri için!.. Ünlü komşularımızla öğünüp avunuyoruz. Biri EVREN, öbürü GÜREŞ paşa.. İkisinin de kepenkleri kapalı.. Haydi Güreş paşa harıl harıl kanun yapıyor, Evren Paşa da öbür tarafta tabiatı bez-toile üzerinde canlandırıyor olmalıdır. Kızının yaptırdığı ve hiç oturmadığı ikinci 'beyaz ev'de geçen yıldan beri boydan boya asılmış "satılık" ilanı yalın gözle görünüyor. Efendim, bu hafta tarihteki ünlü "TİMUR" ve danışmanlarını anlatacaktık kalem sürçtü buralara kadar geldik. Dünyada ve bizde önemli şeyler oluyor. Balkanlar yine revaçta, canı sıkılan balkona çıkar gibi Balkanlara gelip etrafa bir göz atmak istiyor. KOSOVA üç yıldan beri AB himayesinde bir "MANDAT" ile yönetilmeye çalışılıyor. Şimdilerde revaçta olan MAKEDONYA'dır. İki gün önce Cumhurbaşkanımız orada idi. Şimdi onlarınki bize gelmiş.. Biz konu komşu savenlerdeniz. Sisam Adası ile bizim Kuşadası arasında SİRTAKİ-HARMANDALI sarmaş dolaş olmuşlar.. Bizim buraların sahilleri gündüz "açık bir Kapalı Çarşı"ya, hava karardıktan sonra da Tele Vole-Paparazzi gösterilerini andırıyor. Çarşı pazar faslını görüyoruz çarşamba ve cuma günleri buraları Adalı Rumların istilasına uğruyor. Gece hayatını ise, TV kanallarının mahalli yayımlarından izlemek zorunda kalıyoruz. nedense SODOM-GOMORE kokuyor bu, inanın, bizleri ürkütüyor... TİMUR'u ve danışmanlarını anlatıyorduk. TİMUR, Türk boylarından birinin başı idi. Cesur ve pervasızdı. Sürekli bir devlet kurmadı, yahut kuramadı. Buna belki gerek de görmedi. Fevkalade zeki ve kurnazdı. Askeri alanda harikulade bir STRATEJİ uzmanı sayılırdı. Mükemmel bir ordu kurmuştu. Ordusunun teşkilatı LOJİSTİK, silah ve malzeme masrafları için bu konularda uzman danışmanlardan faydalanırdı. Bu masrafların büyük kısmı savaş ganimetlerinden ve işgal ettiği bölgelerin halkına saldığı haraç ve vergilerden sağlanırdı. Salınacak vergi veya harcın hem "Olabilirliği" hem toplanabilirliği üzerinde önceden uzmanları ve danışmanlarına araştırmalar yaptırır, miktarı öyle tesbit olunurdu. Bir gün ordusu ile işgal ettiği bir belde halkına kendi takdiri ile belirli bir vergi saldı. Bu miktarın toplanması zor ve acıklı oldu. Halk ağlıyor, feryad ediyordu. Akşam danışmanlardan biri cesaret gösterdi. Bu vergi halka çok ağır geldi efendim.. Bunlar fakir insanlar imkânları kıt.. Vergi miktarını azaltalım, diye öneride bulundu. TİMUR kızdı. Miktarı bir misli arttırdı. Sonuçlar yine aynı idi. Halk ölüm korkusu ile varını yoğunu vermiş, kan ağlıyordu. Timur büsbütün kızdı. Miktarı bir misli daha arttırdı. Danışmanlar fevkalade şaşırdılar.. "Efendim demişler, affedersiniz biz yanılmışız.. Bu insanlar meğer çok zengin imişler.. Vergi miktarını daha da arttıralım" önerisinde bulunmuşlar.. Arada şaşırmayan bir tek TİMUR olmuş.. "Nereden anladınız?" diye sormuş. Ekonomiden Sorumlu Danışmanlar halkın sokaklarda yiyip içip eğlendiklerini söylemişler. TİMUR kaşlarını çatmış, haydi artık buralardan gidelim, halk bu derece eğlenmeye başladığına göre artık kaybedecek bir şeyleri kalmamış olmalı demiş. Kıssadan hisse çıkarmak bize düşmez.. Zaten ne görevimizdir, ne haddimiz. Ama her sabah hepimiz yeni salınan vergiler ve zamlarla uyanıyoruz.. Sonra da Medya'nın her türlüsünden sefahat, sefalet, cinayet ve rüşvet haberlerine tahammül etmek zorunda kalıyoruz.. Bu en azından, yönetimde şaşkınlık oluşturacak, güven ortamını sarsacak bir durumdur...