XXI. asrın ilk yılında ilk göze çarpan budur. İnsanlar ve ülkeler arasındaki ulaşım ve iletişim teknolojilerinin akıl almaz gelişmesi, insanları birbirlerine daha da yakınlaştırdı. Ülkeler arasında sınırlar yumuşadı, sıvılaştı. İnsanlar, mallar, hizmetler, daha da önemlisi FİKİRLER bir ülkeden öbürüne kolaylıkla geçer oldu. Toplumlar toparlandı. Bölgeselleşme yerini küreselleşmeye bıraktı. Türkiye dahil, dünyanın hemen her ülkesinde insanların Demokratik Yönetime yakınlaşma ve katılma eğilimleri güçlendi. II. Dünya Savaşı sonrasının ilk sürprizi İngiltere'de yaşandı. Savaş sırasında Müttefiklerin savaş ve zafer sembolü sayılan Winston CHURCHİLL, 1945 yılındaki Yalta konferansını izleyen ve bu konferansın kararlarını hayata geçirmek için toplanan POTSDAM konferansı sırasında birkaç gün için Konferansa ara verilmesini sağlamış, ve ona göre sırf bir şekil meselesinden ibaret kalacağı düşünülen seçimlere katılmak üzere Londra'ya gitmişti. Gidiş o gidişti. Bir daha geri dönmedi. Yerine seçimleri kazanan İşçi Partisinin Lideri Clement Attlee Haşmetli İngiltere Kraliçesinin başbakanı olarak gelmiş, Churchill'in boş bıraktığı koltuğa oturuvermişti. Yanında da Dışişleri Bakanı olarak getirdiği Londra'daki liman işçileri sendikasının başkanı Ernest BEVİN'i getirmiş, eski Dışişleri Bakanı o zarif Lord EDEN'in yerine oturtmuştu.. Savaşı kazanan, ve sağ elinin iki parmağını açarak V zafer işaretini sembolleştirmiş olan Churchill'in aklına herşey gelir de bu gelmezdi!.. Onun aklına gelmeyen İngiliz seçmeninin aklına geldi. Toplum savaşta toparlanmıştı. Kimi ne zaman ve nereye getireceğini öğrenmişti. Yalta'ya ancak tekerlekli sandalye ile katılabilen ABD Başkanı F. DELANO ROOSEWELT de artık yoktu. Ölen Başkanın yerine geçen yırdımcısı HARRY TRUMAN, eski Dışişleri Bakanı James Byrnes ile birlikte gelmişti. İkisi de ABD'nin geleneksel iki Partili sisteminde sağdakine mensup idiler. Truman akıllı davrandı. İngiliz örneğinden ders almasını bildi. Sağda olmasına rağmen Sol bir politika izlemeye başladı. Truman Doktrini, Marshall yardımları, Avrupa Ekonomik İşbirliği teşkilatı böyle bir düşüncenin ürünüdürler. Savaş, Avrupa'nın saldırgan iki faşist ve Nazi ülkesi İtalya ve Almanya, ve Uzak doğuda yine benzeri konumdaki Japonya'ya karşı yapılmıştı. Eğer Stalin yönetimindeki Sovyet Rusya'nın başlattığı soğuk savaş olmasa idi. Avrupa ülkelerinde İngiltere'nin başlattığı Sosyalist yönetimlerin o sıralarda bütün ülkelerde iş başına gelmesi işten bile değildi. Bütün bunlar şimdi eskilerde kaldı. Sovyet Rusya çöktü. Rejim dağıldı. Olayların hâlâ akışı içindeyiz. Burada yapılabilecek iki gözlem vardır. Savaş sonunda iki büyük ülke Almanya ve Japonya sadece siyaseten değil ekonomik bakımdan da tamamen çökmüştü. Aradan yarım asır geçmeden bu iki ülke kendi bölgelerinde her bakımdan yine en büyük ve güçlü olanların başında yer almaktadırlar. Hele Almanya Doğusu ile yeniden birleştikten sonra eskilere oranla daha da ürkütücü bir gücün sahibi olarak ortalardadır. Bereket versin akıllanmıştır. Avrupa Birliğinin içinde ve ABD komutasındaki NATO'nun bir bakıma kontrol ve otoritesi altındadır. Dile kolay, sadece 50 yıl içerisinde HİTLER Almanyasından, ikiye bölünmüş, ABD nafakası ile yaşayan Hıristiyan Demokratların kilise kokuları içinde sessiz bir demokrasiye geçmiş, Doğu Almanyada Komünist yönetimin acılı lezzetini tatmış, 1968 kuşağının alacalı terör hareketlerinde bocalamış nihayet WEİMAR Cumhuriyeti döneminden sonra ilk defa bir Sosyal Demokrat Yönetimin iktidarını örmüş bir ülkedir. Bütün bu 50 yıllık macera içerisinde dünyanın en büyük Ekonomik gelişmesini göstererek bugünkü durumuna gelebilmiştir... Türkiye'ye gelince, devletin en güçlü olması gereken bir dönemde iki yıldan beri üç Parti liderinin aralarında toplanarak karşılıklı "AD-HOC" tavizler yolu ile yönetilebiliyoruz. Bununla beraber kabul edilmelidir ki bu daha ziyade bir "Parlamento Aritmetiği"nin sonucudur. İçinde bocaladığımız krizlerin tümü buradan kaynaklanmaktadır. Türkiye böylesine kötü yönetilmeyi hak etmiş midir? Asla!.. Kırk yılda bir kimin aklına geldi ise, nereden nasıl buldularsa uzaklardan güler yüzlü, tatlı sözlü bir DERVİŞ geldi. Aklın yolunu göstermeye çalışıyor. Ama gelin görün ki, adamcağızın ayaklarını aklını çelmelemek için akla gelmedik bağnazlıklar yapılıyor!. Türk Toplumu bunu görüyor!.. Sağını solunu artık iyi bilen toparlanmış bir topluma sahip olmak bu gibi durumlarda aranabilecek en büyük tesellimiz ve güvencemizdir!