"Türk kafası=Tete de Turc!"

A -
A +

Fransız deyimi ile Tete de Turc=Türk kafası aslında Fransa'nın hemen her şehir veya kasabasında hatta mahalle ve semtlerinde çeşitli vesilelerle kurulan pazar ve panayırlarda çeşit çeşit eğlence tezgahlarında sık görülen bir "Güç deneme" aletidir. Daha çok delikanlıların, mahalle kabadayılarının rağbet ettikleri, içi yumuşak bez ve çaputlarla doldurulmuş, kalın deriden, insan kafası şeklinde hazırlanmış bir oyun aletidir... Nereden ve nasıl bir olaydan kaynaklandığını şu anda yazabilecek durumda değilim. Zira tatildeyim. Kitaplarım belgelerim yanımda değil. Bildiğim ve şimdiden söyleyebileceğim şudur: Nereden kaynaklanmış olursa olsun bu söz uzun süreden beri politikaya mal olmuş, politika münakaşalarında özellikle iktidarda olan yöneticilere yapılan haklı haksız kötülemelerde "Ben bir Türk kafası değilim!.. Bu kadar üzerime gelmeyin! Gücünü kuvvetini benim üzerimde denemeye kalkışmayın!" anlamında kullanılır olmuştur!. *** Şu günlerde, daha doğrusu AB'nin Don Kişotluğunu yüklenmiş görünen Fransa'nın geçen mayısta uğradığı referandum mağlubiyetlerinden sonra Fransa Cumhurbaşkanlığını barındıran o zarif ve tarihi Elysee Sarayının kaldırım taşı ile döşeli avlusunda sanki ucuz bir panayır açılmış gibidir. En gözde oyun Türk kafası ile kuvvet denemesi ve gösterişidir. En gedikli müdavim kumarbazları da Fransa'nın zarafet ve nezaket sıfatlarını elinden bir türlü bırakmak istemeyen Jacques Chirac ile onun yerine göz diken sağcı Liberal Partinin başkanlığını da ele geçiren dünya savaşının Macar mültecisi, hırçın politikacısı, içişleri bakanı Sarkozy'dir... İkisi de başarısızlıklarının tesellisini Türk düşmanlığı üzerinde AB'ye tesahub edebilme gayretinde bulmuş gibidirler. Bu konuda gelecek ay sonunda Almanya'da iktidara geleceğini umdukları CDU/CSU başkanı Doğu Almanyalı papazın kızı Türklere şaşı bakmakla meşhur Frau Merkel'in kuracağı hükümette görmektedirler! Ama bilmezler ki "Türk kafası"nın altındaki çelik zemberek eninde sonunda yalnız ellerini değil kafalarını da parçalayacaktır. TV ekranlarındaki konuşan yüzüne bakıyorum... İçtenlikle ifade ediyorum ki eski Chirac'ın yüzü çökmüş, yüz çizgileri kemiklere dayanırcasına derinleşmiş, çirkinleşmiş... çirkinleşmiş!.. Sarkozy'ye kulak asmıyorum. Papazın kızına gelince seçimler sonunda Türklere şaşı bakışının bir hal ile düzeleceğine inanıyorum!.. İkinci Dünya Savaşı Almanları çok değiştirdi... Orada da bir Schröder faktörü var. Hükümete katılsa da katılmasa da fark etmez. O bizden yanadır!.. *** Önümüzdeki aylar hatta haftalar Türkiye dahil tüm Avrupa politikasını etkileyecek ihtimallerle dolu. Türkiye'nin durum ve tutumuna gelince eğer Başbakanın tutumu, söylemlerine uyarsa çok ama çok sevineceğim. Biz ev görevimizi yaptık!.. 3 Ekim'de yalnız AB değil tüm Batı dünyasının huzurunda müzakereye hazır olduğumuzu ispatladık. Şimdilerde yapılacak iş onlardan yeni şartlar ihtiva eden savsaklayıcı yeni bir deklarasyon değil, doğruca Türk müzakere heyeti olarak Brüksel'e giderek masanın başına oturmaktır. Eğer karşımıza çıkan olmazsa hiç tereddüt etmeden, bir basın toplantısı yaparak memlekete dönmektir! Bunun için kameraların karşısına geçmek!.. Sorguya suale gerek bırakmayacak bir deklarasyon metnini dağıtmakla yetinmek de düşünülebilir, belki en iyisi de bu olur. Göreceksiniz eğer bir gün gerçekten bir Avrupa Birliği kurulacak olursa mutlaka kapımızı çalanlar onlar olacaktır!. Vakti ile AET'nin kurucusu 1957 Roma Antlaşması müzakere edilirken, İngiltere de heyete dahildi. Sonunda antlaşmaya imza koymaktan vazgeçti. O zamanki geçici Fransız Hükümetinin Başkanı General De Gaulle İngiltere'den intikamını eze eze gizli-veto yolu ile almıştı. Ama o günlerin bizzat içinde yaşamış biri olarak açık kalple ifade edelim ki General De Gaulle, İngiltere'ye karşı olan ve hiç de haksız sayılamayacak husumetine rağmen bunu, şimdiki halefinin Türkiye'ye uyguladığından çok daha dürüst ve nazik bir şekilde yapmış; dünya kameraları ve mikrofonları önünde çığırtkanlık edeceği yerde sadece İngiltere'nin adaylığının konuşulacağı konsey toplantılarına katılmayarak "Boş Koltuk" siyaseti ile yetinmişti. Bu Fransa tarihinde askerin sivil siyasetçilere verdiği ilk ama en büyük diplomatik bir nezaket dersini oluşturmuştur! *** Fransa tüm AB üyeleri arasında Türk dostluğunu en kolay değerlendirecek ülkelerin başında gelir. Milli Kurtuluş hareketimizi 1921 anlaşması ile ilk tanıyan ve diğerlerine de örnek olmasını bilmişti. Chirac'ın şimdiki tutumu ile tarih şuurunu bağdaştırmakta içtenlikle güçlük çekiyorum. Dostun dosta sitemi, sevdadandır. Sevda ise vefa ile beslenir!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.