İçinde bulunduğumuz küreselleşme döneminde uzak-yakın ülkeler arasında sınırlar yumuşar ve mesafeler kısalırken Türkiye ile Yunanistan gibi hem karada hem de denizlerde dip komşusu olan iki ülkenin birbirlerine bu kadar uzak, hatta çarpık ve çapraz kalmalarını ne tabiat, ne de tarih affedemezdi. 1900'lü yılllarda çok denendi. Yazık ki bir tarafın "mızıkçılığı" yüzünden hiçbiri başarılı olamadı. 1800 başlarında Byron'ların Victor Hugo'ların gayri meşru çocuğu olarak dünyaya gelen komşumuz, şimdilerde Avrupa Birliği nüfus tezkeresi ile mızıkçılığını düşmanlığa kadar götürmeyi zaman zaman denedi. AB Konsey toplantılarında Türkiye aleyhinde "veto kusmak"tan halsiz ve sevimsiz kaldı. Sonunda iki ülkenin Dışişleri Bakanları tabiat ve zarafetlerinin gereği sayılabilecek bir noktada buluştular. Ülkeleri arasında yeni bir romantiko-politik ve aynı zamanda ekonomik yakınlaşma dönemini başlatmayı kararlaştırdılar. Yeni süreç geçen Paskalya'da başladı. Fener Patrikhanesi'ndeki ayine başta Dışişleri Bakanımız olmak üzere üst düzey yetkililerimiz de katıldı. Hâlâ kapalı olan Sultan Mahmut kapısından değil ama yan kapıdan girenleri Yorgo Papandreu karşıladı. Bu yaz gözlerimizle gördük, izledik. İki Dışişleri Bakanı Sisam adasında birlikte bizim Kuşadası'na geldiler. Ege Denizi'nin karşılıklı ada ve kıyıları beyaz güvercinlerin dostluk kanatları gibi yayılmasına açıldı. Sisam adasında İsmail Cem'in hep beraber sirtaki yaptığını göremedik ama Kuşadası'nda Yorgo Papandreu'nun mükellef harmandalı solosunu zevkle izledik. "Sirtaki-zeybek muhabbeti" olarak adlandırdığımız bu sevimli yakınlaşma denemesi Ege Denizi'nin karşılıklı iki kıyısında çeşitli, ama genelde olumlu karşılandı ve yorumlandı. Yankıları AB ve uluslararası çevrelerde mâkes buldu. Yunanistan'da bazı çevreler bu yakınlaşmayı yadırgar gibi davrandılar. Kendi Dışişleri Bakanlarına bir lakap taktılar. Ona "Zeybetiko Yorgo" dediler. Biz de sevimli ve becerikli Bakanımıza "Sirtaki İsmail" desek çok mu olur? Şahsen ne birinin ne ötekinin buna bir itirazları olacağını sanmıyorum. Yunanistan'da Lozan sonrasında mübadele anlaşması gereği Türkiye'den, İstanbul Rumları dışındaki Türk Ortodokslarına Yunanlılar "Zeybetiko" adını verirler. Bu göçmenler Anadolu kültür ve adetlerine, geleneklerine hâlâ sıkı sıkıya bağlı kalmakta devam ederler. Bu bakımdan hem onlar hem de bizdeki Yunanistan mübadilleri iki ülke arasındaki iyi ilişkilerin bir güvencesini oluşturmak durumundadırlar. Zira biz iki komşu ülke arasındaki iyi komşuluk, hatta neden olmasın? İşbirliği ilişkilerinin bu yönde sürekli ve sağlam sürdürülmesinden yanayız. Tarih ve Talih iki ülke ve milleti birbiri ile komşu olmaya adeta mahkum etmiştir. Komşular çok zaman hısım akrabadan önce gelir. Komşuluk adabı bu yüzden aile hukukundan da önce gelir. Örneğin birbirleri ile geçinemeyerek karı koca sonunda hakim, hekim huzuruna çıkıp pek ala ayrılabilirler de birbirlerinden hiç hoşlanmayan iki komşu aynı şeyi yapamazlar. Türk-Yunan ilişkilerinin tarihini özetlemeye kalkışsak çok uzun sürer. 1071 Malazgirt savaşlarından başlamak, Bizans ordusundaki ortodokslaştırılmış Türklerin karşılarındaki Türklerin de aynı dili konuştuklarını görünce nasıl Bizans saflarını terkedip Alparslan'ın ordularına katıldıklarını, 1453'te Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethederek "Orta Çağlar" dönemini kapatıp şimdiki Yeni Çağlar sürecini açtığını anlatmak, korkusundan ölüveren Rum Ortodoks Patriğinin yerine yenisini nasıl "nasp" eylediğini, ona ortodoksların ahvali şahsiye işlerini tedvir edebilmesi için "Ethniki Argikos" unvanını tevcih ettiğini anlatmak gerekir. Osmanlı Saltanatı döneminde Rum tebaların nasıl vezir vüzera, sefir süfera olarak nasp ve tayin edildiklerini, Padişah Divan ve sofralarında oturduklarını hatırlatmak da gerekebilecektir ki buna ne yerimiz ne de vaktimiz vardır. Bunları anlatabilse idik, Birinci Dünya Savaşı'nın olaylarını, Milli Mücadele günlerini, savaşları ve nihayet bugünkü gibi anımsadığım 8-9 Eylül günlerini anlatmam gerekebilecekti ki bunları artık geride bırakmak gereğini duyarak mabadini tarih kitaplarına bırakmayı tercih ediyorum. Türkiye ile Yunanistan arasında başlatılan sirtaki-zeybetiko muhabbeti sürecinin sürekli olmasını ve her hal ve kârda bir "geyik muhabbeti"ne dönüşmemesi dileğini dile getirmek istiyorum.