Türkiye'nin Atatürk'ten hatta Tanzimattan bu yana siyasi vizyon ve vokasyonu hep Batı'ya yönelik olmuştur. Bunun hem içimizde hem dışımızda karşıtları çoktu giderek azaldı. Dışarıdakiler zayıflayarak da olsa hâlâ devam ediyor. Bunlar önümüzdeki bir engeli kaldırıp öbürünü koymakta ısrarlı görünüyorlar. En son önümüze çıkardıkları Kıbrıs engelini AKP Hükümetinin kararlılığı, yeni KKTC hükümetinin uyumu ve Denktaş'ın usta devlet adamı tutumu sayesinde New York'ta geçen hafta mükemmel bir performansla aştık sayılır. Bundan sonra artık Yunanistan ve Kıbrıs Rum tarafının bu konuda yapabileceği bir şey yoktur. Eninde sonunda Kıbrıs iki milletli, iki bölgeli, Türkiye ve Yunanistan'ın garantörlüğü yanında Birleşmiş Milletler örgütünün de kefaleti altında bir devlet olarak yaşayacaktır!.. Peki AB'ye hemen katılabilecek miyiz? Orası pek belli değildir. *** Avrupa Birliği içinde Türkiye'nin katılımı konusunda hâlâ ayak direyenler vardır. Almanya'da önümüzdeki seçimlerde iktidar değişikliği bekleniyor. Muhtemel CDU/CSU ağırlıklı hükümet üyeleğimize sıcak bakmıyor. Aşağılayıcı palyatif çözümler önerisinde bulunabiliyor. Şimdiye kadar bize hep tatlı bakan Fransa'da da yeni bir şeyler oluyor. Kafası hayli karışık... Eski bir Başbakan A. Juppe vaktiyle Paris Belediye Başkanı Jacques Chirac'ın yardımcısı iken partisi yararına bazı tasarrufları yüzünden bir buçuk yıl tecilli hapse ve on yıl süre ile siyasi haklardan mahrumiyet cezasına çarptırılıyor. Asıl Belediye Başkanı olan şimdiki Cumhurbaşkanı hakkında hiçbir takibat yapılamıyor. Sadece siyasi masuniyeti olduğu için değil, ama aynı zamanda "Yüksek Hakimler Kurulu Başkanı" sıfatını taşıdığı için ona dokunulamıyor. Eski Başbakanı mahkum eden kadın hakim başta olmak üzere bütün hakimler de hırpalanır, suçlanır gibi oluyor. Montesquieu'nün vakti ile yargıçları çok kızdıran ünlü sözü açıkça ve sıkça tekrarlanıyor. Karar temyizden nasıl çıkacak belli değildir. Bu arada Fransa'da iki kuşaktan beri Kuzey Afrika kökenli beş milyon müslüman vardır. Hepsi Fransız vatandaşı olmuşlardır. Müslümanlara oradaki Türkleri de katarsanız altı milyona yaklaşır. Fransa, 1789 ihtilalinden bu yana bu unsurları bünyesine tam katabilmiş değildir. Geçtiğimiz hafta içerisinde çıkarılan bir kanunla başörtüsü yasaklanmıştır. "Buna göre: Okullarda ve üniversitelerde öğrencilerin dinî inançlarını yansıtan kıyafet ve işaretler taşımaları yasaktır!" Bu konudaki tenkitler daha ziyade ikiyüz yıldan fazla bir zamandan beri bu unsurları millet içinde kaynaştıramamış olmasında toplanmaktadır. *** Fransa yeni Başkanlık seçimlerine daha üç yıl vardır. Ama sırf bu yüzden üstelik Hükümet kanadından Chirac'a yeni bir aday şimdiden belirlenmiş gibidir. İçişleri Bakanı Jakorsky'nin eski patronuna karşı çıkacağı anlaşılmaktadır! Fransa ile Türkiye arasındaki ilişkiler şimdiye kadar iyi bir düzeyde gelişmiştir. Kurtuluş Savaşında ilk anlaşabildiğimiz devlet Fransa olmuştur. İlişkilerimizin süresi asırları aşar. İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu ilişkiler daha ziyade ekonomik sebepler yüzünden gölgelenir oldu. Birincisinde Nihat Erim döneminde Fransa'dan EXOCET füzeleri alacaktık, vazgeçtik... İkincisi Bülent Ecevit'in yönettiği üçlü koalisyon döneminde onlardan helikopterler alacaktık tuttuk daha eski teknoloji ile yapılanları başkalarından aldık!.. 9'uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Chirac'a yaptığı Devlet ziyareti bugünlere kadar karşılıksız kaldı. Başbakan Erdoğan hemen her yere gitti. Fransa'nın semtine uğramadı... Fransızların -Almanya'daki vatandaşlarımızın hakkı ve hatırı saklı kalmak üzere- bu ziyaretin daha önce kendilerine yapılmasını bekledikleri şimdilerde daha açık biçimde görülüyor. Avrupa Birliği içinde Türkiye'nin katılımına en yakın ülke Fransa'dır dedik, yine tekrarlıyoruz. Ve ilave ediyoruz AB'nin yelkenleri daha uzun bir süre onun elinde kalmaya devam edecektir... Bakmayınız siz Merkel'e, Verheungen'e!.. Vaktiyle NATO Genel Sekreteri olan Lord İsmay'in Avrupa konusunda bir değerlendirmesi vardı. "İngiltere Avrupa'nın içinde, Rusya dışında, Almanya ise en alt katta olacaktır." Aradan çok zaman geçmedi. Avrupa Birliğinin sınırları önümüzdeki mayıs ayında Almanya'nın 1942'deki sınırlarına ulaşmış bulunacaktır! Türkiye de girerse AB bu sefer her bakımdan ABD'ye eşit bir partner haline gelebilecektir. *** Şu satırları yazmakta olduğumuz gün ve saatlerde Kıbrıs'ta iki toplum arasındaki müzakereler başlamış olacaktır. Önlerinde kırılgan bir konu ve kısıtlı bir takvim vardır. Varılacak mutabakatın "Acquis Communautaire" AB müktesebatı yüzünden sulandırılmasını önlemek gerekir. Allah, Denktaş'a kolaylık versin diyor. Hükümete güveniyoruz!..